Osmanlı İmparatorluğunun (1588-1590)yıllarını içine alan Şeriye sicilleri tutanaklarını incelediğimiz zaman şu gerçeğe ulaşırız. Azınlıkların giyimine, inancına ve dini İbadetlerine hiçbir zaman karışılmamıştır. Karışan devlet görevlisi Sultana şikâyet edildiğinde görevlerine son verilmiştir. Bu hoşgörüden dolayı Balkanlardaki Hıristiyanlar, Osmanlı Devletine katılmayı, kendi dininden olan devletlere karşı tercih etmişlerdir. Buna karşılık İmparatorluk kendi Müslüman halkına ve din bilginlerine aynı hoşgörüyü ne yazık ki, gösterememiştir. Bu yüzden yeni fikir ortaya atanlar tehlikeli olarak kabul edilip ya sürülmüşler, ya da hayatlarına son verilmişlerdir. Bu nedenle Medreselerde eskilerin tekrarından veya eskilere yorum yazmaktan öteye yeni bir şey ortaya koyamamışlardır. Sanat ve ticarette azınlıkların elinde olduğundan dolayı devlet teşkilatı da azınlıkların insafına kalmıştır. Bunun acısı en sonda çıkmıştır.
Demokrasi paketleriyle, eski gerçeklerle yeniden karşı karşıya geliyoruz. Acaba bu paketler Ülkenin kahir ekseriyetini meydana getiren halkın isteklerini mi içeriyor, yoksa içeride bir grubun istekleri mi karşılanıyor? Osmanlı bir iman ve ideal üzere devletini kurmuş, onun doğrultusunda da güçlendikçe isteklerini gerçekleştirmiştir. Osmanlı, Nasıl olsa devlet bizim anlayışıyla uzun süre Türklük kelimesini unuttu. Ne zaman güvendiği dağlara kar yağmaya başladı, yeniden unuttuğu Türk sözüne geri dönmek zorunda kaldı. Türkiye Cumhuriyeti bu Türk sözünü hasretle dillendirenler tarafından kurulmuş bir devlettir. Hiçbir Türk dışarıyla ülkenin parçalanması için işbirliği yapmamıştır. Fakat herkes öyle mi? Osmanlının sonlarına doğru ülkenin iktisadi, ilmi, teknik ve idaresine hakim olanlar tarafından ülkenin parçalanmasına çanak tutulmuştur.
Dolayısıyla “Bir devletin kendi insanına karşı” yaptığını hiçbir kimse yapmamıştır. Şimdi ülke istila edilse, istilacılarla işbirliği yapacak olanlarla, onlara karşı koyacak olanlar aynı kefeye konulmak isteniyor? Irakta ve Suriye de bu işbirlikçiler belli olmuştur. Savaşacaksın can vereceksin, fakat düşmanla işbirliği yapanlar hoşnut olsun diye senin “adın” devletin eğitim alanlarından görünmez olacaktır. Ne adına “demokrasi” adına mı? Türk kelimesi görünür olunca demokrasi olmuyor mu? Osmanlı ıslahatlar yaparak tarihten silindi gitti. İçerdeki azınlıklar adına dışarının zorlaması ve baskısı… Sonunda imparatorluğun sonu oldu.
Osmanlı idaresi kendisinden olan aykırı seslere hayat hakkı tanımamıştır. Bu gün televizyonlarda sesleri kesilenler yine o aykırı olanlardır. Bundan vazgeçilmelidir. Kanuni sultan dönem: Molla kabız denilen âlimin idam edilmesinin tek nedeni, Söylediği sözlere karşı söyleyecek sözü olmayan din adamlarının verdiği ölüm fetvasıdır.
Şimdide insanlar iktidarımı yıkmak istiyorsun diyenler tarafından gadre uğratılmaktalar. Bu alışkanlıklar hep ülkemize kaybettirmiştir. Osmanlı bu yanlışlarından dolayı çağın gerisinde kalmıştır. Türk devleti, Müslümanların bir kesimini rejim için tehlikeli görmüştür. Onlarca insanın her davranışı ve konuşmaları takip edilmiştir. Devletimizin kaynakları ve görevlileri boş yere oyalanmıştır. Aynı yanlış bugün bir başka şekilde sürdürülmek istenmektedir. Bugünkü uygulamaları gördükten sonra “Cambaza bak” oyunu insanın hafızasında yer ediyor. Halk, cambazın ipine bakarken, halkın nesi var, nesi yoksa yabancılar tarafından hortumlanmış olacaktır. En az, yarım asırdır oynanan oyun bundan ibarettir. Demokrasi bunların perdesi yapılmaktadır. Yapılanlar rejim-laiklik kavgası altında, halkın milli kaynaklarını birileri hortumlamıştır. Bu günde aynı fikirlerle uğraşılarak başka soygunlara imkân verilmektedir.
Yeter artık bu mücadele milleti yormuş, enerjisini tüketmiştir. Her kes bulunduğu yerin görevi neyse onu yapmalıdır. Toprağımızın altında yatanların ve üstünde yaşayan mazlumların hakları korunmalıdır. Hiç kimseyi kendimizden farklı giyindi, bizden farklı düşündü diye tehlikeli olarak görmemeliyiz. Bırakalım kim nasıl giyinirse giyinsin ve düşünsün. Fakat devleti de, yolgeçen hanına çevirmemeliyiz. Devlet görevlileri her şeyiyle ciddi olmalıdır. Devlet bir bütündür, devlette görev alanlar dilde ve giyimlerinde bu bütünlüğü oluşturmalıdır. Aksi takdirde yapılan yanlışlar yüzünden acaba hangi ülkedeyiz sorusu akıllara gelmemelidir.
Demokrasi paketleriyle, eski gerçeklerle yeniden karşı karşıya geliyoruz. Acaba bu paketler Ülkenin kahir ekseriyetini meydana getiren halkın isteklerini mi içeriyor, yoksa içeride bir grubun istekleri mi karşılanıyor? Osmanlı bir iman ve ideal üzere devletini kurmuş, onun doğrultusunda da güçlendikçe isteklerini gerçekleştirmiştir. Osmanlı, Nasıl olsa devlet bizim anlayışıyla uzun süre Türklük kelimesini unuttu. Ne zaman güvendiği dağlara kar yağmaya başladı, yeniden unuttuğu Türk sözüne geri dönmek zorunda kaldı. Türkiye Cumhuriyeti bu Türk sözünü hasretle dillendirenler tarafından kurulmuş bir devlettir. Hiçbir Türk dışarıyla ülkenin parçalanması için işbirliği yapmamıştır. Fakat herkes öyle mi? Osmanlının sonlarına doğru ülkenin iktisadi, ilmi, teknik ve idaresine hakim olanlar tarafından ülkenin parçalanmasına çanak tutulmuştur.
Dolayısıyla “Bir devletin kendi insanına karşı” yaptığını hiçbir kimse yapmamıştır. Şimdi ülke istila edilse, istilacılarla işbirliği yapacak olanlarla, onlara karşı koyacak olanlar aynı kefeye konulmak isteniyor? Irakta ve Suriye de bu işbirlikçiler belli olmuştur. Savaşacaksın can vereceksin, fakat düşmanla işbirliği yapanlar hoşnut olsun diye senin “adın” devletin eğitim alanlarından görünmez olacaktır. Ne adına “demokrasi” adına mı? Türk kelimesi görünür olunca demokrasi olmuyor mu? Osmanlı ıslahatlar yaparak tarihten silindi gitti. İçerdeki azınlıklar adına dışarının zorlaması ve baskısı… Sonunda imparatorluğun sonu oldu.
Osmanlı idaresi kendisinden olan aykırı seslere hayat hakkı tanımamıştır. Bu gün televizyonlarda sesleri kesilenler yine o aykırı olanlardır. Bundan vazgeçilmelidir. Kanuni sultan dönem: Molla kabız denilen âlimin idam edilmesinin tek nedeni, Söylediği sözlere karşı söyleyecek sözü olmayan din adamlarının verdiği ölüm fetvasıdır.
Şimdide insanlar iktidarımı yıkmak istiyorsun diyenler tarafından gadre uğratılmaktalar. Bu alışkanlıklar hep ülkemize kaybettirmiştir. Osmanlı bu yanlışlarından dolayı çağın gerisinde kalmıştır. Türk devleti, Müslümanların bir kesimini rejim için tehlikeli görmüştür. Onlarca insanın her davranışı ve konuşmaları takip edilmiştir. Devletimizin kaynakları ve görevlileri boş yere oyalanmıştır. Aynı yanlış bugün bir başka şekilde sürdürülmek istenmektedir. Bugünkü uygulamaları gördükten sonra “Cambaza bak” oyunu insanın hafızasında yer ediyor. Halk, cambazın ipine bakarken, halkın nesi var, nesi yoksa yabancılar tarafından hortumlanmış olacaktır. En az, yarım asırdır oynanan oyun bundan ibarettir. Demokrasi bunların perdesi yapılmaktadır. Yapılanlar rejim-laiklik kavgası altında, halkın milli kaynaklarını birileri hortumlamıştır. Bu günde aynı fikirlerle uğraşılarak başka soygunlara imkân verilmektedir.
Yeter artık bu mücadele milleti yormuş, enerjisini tüketmiştir. Her kes bulunduğu yerin görevi neyse onu yapmalıdır. Toprağımızın altında yatanların ve üstünde yaşayan mazlumların hakları korunmalıdır. Hiç kimseyi kendimizden farklı giyindi, bizden farklı düşündü diye tehlikeli olarak görmemeliyiz. Bırakalım kim nasıl giyinirse giyinsin ve düşünsün. Fakat devleti de, yolgeçen hanına çevirmemeliyiz. Devlet görevlileri her şeyiyle ciddi olmalıdır. Devlet bir bütündür, devlette görev alanlar dilde ve giyimlerinde bu bütünlüğü oluşturmalıdır. Aksi takdirde yapılan yanlışlar yüzünden acaba hangi ülkedeyiz sorusu akıllara gelmemelidir.
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.