Ramazan bayramından bu yana, Bozkır’ın (Fart) Yolören Köyünde. Sağlıklı doğa yürüyüşlerini, sistemli olarak sürdürmekteyim.
Kurban Bayramından bu güne dek, bir kaç gün istisna, gökyüzü masmaviydi.
Sonbahar sabahlarının, bünyemize dokunan serin havasının ardından, öğlene doğru olan hava sıcaklığı, ise yürüyüşler için ideal bir ortam oluşturuyordu.
Akşamları ayrıca, iki-üç dereceye düşen hava değişikliği karşısında, kuzunelerde odunlar, kütükler yakılıyor. Kuzune üstüne de su dolu güğümler konuluyordu. Güğümlerin çıkardığı seslerle uyumanın keyfi ve zevki, köydeki yaşamın bir başka güzel yönüydü.
Genelde yürüyüşler için çıktığım (Fart) Yolören köyü ile Pınarcık köyü arasında, Çarşamba çayının geçtiği vadide, kayalıklardaki mağara görünümündeki oyuklar nedeniyle köylülerin (Deliktaş) dedikleri mevkiye arabamla gelir, kitap okur, Çarşamba çayı boyunca yürürüm.
Yürüyüşlerim sırasında, bedenen ve zihnen, dinlendiğimi hissettiren, fotoğraf çekme alışkanlığımın enerjisi ile yamaçlara tırmanıyor, görüntüler arıyordum. Bu sırada dengemi yitirip, düşmemek içinde azami gayret sarfediyordum.
Bir ara vadide ard, arda patlamaların yankılandığını duydum. Muhtemelen mavi tünelden atılan dinamit sesidir diye düşündüm. Yürüyüşüme devamla çevremi izliyordum.
Bir müddet sonra uzaktan yol kenarına boylu, boyunca uzanmış birilerini görür gibi oldum. Asfalt kenarına başlarını koymuş, kaya koğuna doğru uzanmış yatıyorlardı.
Kendilerine yaklaştığımda, İbrahim ve Mehmet isimli Pınarcık köyü çobanları olduğunu öğrendiğimde, bana çay demleyerek, ikramda bulunmak istediler. Cömertlikleri ve samimi yaklaşımları beni duygulandırmıştı.
Avcı olup, olmadığımı sordular. Elimde bir meşe sopam birde fotoğraf makinam vardı. Avcı olmadığımı söyledim.
Karacaardıç köyü yönünü göstererek, yukarıda avcılar var. Keklik avı için buradalar. Seni de onlardan biri sandık dediler.
Dinamit sesi sandığım patlamaların, meğer avcı müsvettelerinin, kekliklere yönelik katliamın silah sesleriymiş. Çobanların yukarılarda gördükleri kimselere olan öfke ve nefretlerini hissediyordum.
Belgeli ve de ahlaklı avcı olduklarına inanmadığım, av yasağında bile, koruma altındaki doğadaki kekliklerimize kıyan bu duyarsız insanlardan, çobanlar şikayetçiydi.
Deliktaş mevkiinde ötüşü ve kanat çırparak sevimli kaçışlarıyla görülmesini her an arzuladığımız kınalı kekliklerimizi, bu aç gözlü duygusuzlara karşı koruyacak, kollayacak yetkili ve sorumluları, çobanlarımız ve de köylülerimizle birlikte görevde görmek isteriz.
Sohbetimiz sırasında, çobanlardan deliktaşın üstlerinde Karacaardıç’a bakan kayalık bölgede, bir su kaynağının, gözenin olduğunu çeşitli kuş türleri ve kekliklerin, o nedenle buralarda bulunduklarını öğrenmiş bulundum.
Canım sıkılmış ve üzülmüştüm. Kim bilir bulunduğumuz yerin yukarılarında, daha kaç kekliğin canına kıymışlardır.
Arabama geldim bir sure dinlenmek istedim. Burada aralıklarla işittiğim ses keklik sesiydi. Keklik ötüşünü ve takırdamasını tanırım. Bu kınalı kekliğin, avcı müsvettelerinden kaçıp, buralara inmiş olabileceğini düşündüm. Canını kurtarmış olduğuna sevindim.
İnsanı rahatlatan, dinlendiren ötüşünü, tekrar duyarmıyım diye, kınalı kekliğin hatırına uzunca bir sure daha bekledim.
Belgeli, dürüst, gerçek avcılarımızı, bu yazımızdaki kınamanın dışında tuttuğumuzu özellikle belirtmek isteriz.
Kurban Bayramından bu güne dek, bir kaç gün istisna, gökyüzü masmaviydi.
Sonbahar sabahlarının, bünyemize dokunan serin havasının ardından, öğlene doğru olan hava sıcaklığı, ise yürüyüşler için ideal bir ortam oluşturuyordu.
Akşamları ayrıca, iki-üç dereceye düşen hava değişikliği karşısında, kuzunelerde odunlar, kütükler yakılıyor. Kuzune üstüne de su dolu güğümler konuluyordu. Güğümlerin çıkardığı seslerle uyumanın keyfi ve zevki, köydeki yaşamın bir başka güzel yönüydü.
Genelde yürüyüşler için çıktığım (Fart) Yolören köyü ile Pınarcık köyü arasında, Çarşamba çayının geçtiği vadide, kayalıklardaki mağara görünümündeki oyuklar nedeniyle köylülerin (Deliktaş) dedikleri mevkiye arabamla gelir, kitap okur, Çarşamba çayı boyunca yürürüm.
Yürüyüşlerim sırasında, bedenen ve zihnen, dinlendiğimi hissettiren, fotoğraf çekme alışkanlığımın enerjisi ile yamaçlara tırmanıyor, görüntüler arıyordum. Bu sırada dengemi yitirip, düşmemek içinde azami gayret sarfediyordum.
Bir ara vadide ard, arda patlamaların yankılandığını duydum. Muhtemelen mavi tünelden atılan dinamit sesidir diye düşündüm. Yürüyüşüme devamla çevremi izliyordum.
Bir müddet sonra uzaktan yol kenarına boylu, boyunca uzanmış birilerini görür gibi oldum. Asfalt kenarına başlarını koymuş, kaya koğuna doğru uzanmış yatıyorlardı.
Kendilerine yaklaştığımda, İbrahim ve Mehmet isimli Pınarcık köyü çobanları olduğunu öğrendiğimde, bana çay demleyerek, ikramda bulunmak istediler. Cömertlikleri ve samimi yaklaşımları beni duygulandırmıştı.
Avcı olup, olmadığımı sordular. Elimde bir meşe sopam birde fotoğraf makinam vardı. Avcı olmadığımı söyledim.
Karacaardıç köyü yönünü göstererek, yukarıda avcılar var. Keklik avı için buradalar. Seni de onlardan biri sandık dediler.
Dinamit sesi sandığım patlamaların, meğer avcı müsvettelerinin, kekliklere yönelik katliamın silah sesleriymiş. Çobanların yukarılarda gördükleri kimselere olan öfke ve nefretlerini hissediyordum.
Belgeli ve de ahlaklı avcı olduklarına inanmadığım, av yasağında bile, koruma altındaki doğadaki kekliklerimize kıyan bu duyarsız insanlardan, çobanlar şikayetçiydi.
Deliktaş mevkiinde ötüşü ve kanat çırparak sevimli kaçışlarıyla görülmesini her an arzuladığımız kınalı kekliklerimizi, bu aç gözlü duygusuzlara karşı koruyacak, kollayacak yetkili ve sorumluları, çobanlarımız ve de köylülerimizle birlikte görevde görmek isteriz.
Sohbetimiz sırasında, çobanlardan deliktaşın üstlerinde Karacaardıç’a bakan kayalık bölgede, bir su kaynağının, gözenin olduğunu çeşitli kuş türleri ve kekliklerin, o nedenle buralarda bulunduklarını öğrenmiş bulundum.
Canım sıkılmış ve üzülmüştüm. Kim bilir bulunduğumuz yerin yukarılarında, daha kaç kekliğin canına kıymışlardır.
Arabama geldim bir sure dinlenmek istedim. Burada aralıklarla işittiğim ses keklik sesiydi. Keklik ötüşünü ve takırdamasını tanırım. Bu kınalı kekliğin, avcı müsvettelerinden kaçıp, buralara inmiş olabileceğini düşündüm. Canını kurtarmış olduğuna sevindim.
İnsanı rahatlatan, dinlendiren ötüşünü, tekrar duyarmıyım diye, kınalı kekliğin hatırına uzunca bir sure daha bekledim.
Belgeli, dürüst, gerçek avcılarımızı, bu yazımızdaki kınamanın dışında tuttuğumuzu özellikle belirtmek isteriz.
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.