İslam inancında ölen insanın dünyadaki yaşamına göre ölümsüzleşenler vardır. Bunlardan birisi de Mevlana’dır. Bu büyük insan kendi ölüm günü için” Şeb-i Arus” Düğün gecesi denmesini istemiştir. Bizi mezarlarda aramayın “Biz ariflerin gönüllerindeyiz ”demiştir. Arifler olmasaydı dünya nasıl yaşanabilirdi? Yine bir ölümsüz Mevlana’nın yıl dönümündeyiz. Yunus’un ilgi sözü:”Aşk pazarıdır, canlar satılır, Satarım canımı, alan bulunmaz, Yunus öldü diye, sala verirler, Ölen hayvan imiş, âşıklar ölmez” demiş Yunus. İslam inancında ölümsüzlerin kim olduğunu bizlere Kuran söylemiştir. Peygamber anası Âmine, kocasının ölümünde”…Taşıdılar tabutunu bir gece, Arkadaşları, kalabalık içerisinde nöbetleşe, Onu ölüm ve musibetler helak etti ama O çok cömert ve merhametliydi.” Mersiyesini söylemiştir. Ölümle ilgili bir yazar “Zamanı öyle görüyorum ki bir gemi. Bizimle ölüm arasında akıp gidiyor. Fakat akıntısı bize görünmüyor. Ömrümüz zamanın bir parçası” demiştir. İşte bu ölüm yıldönümünde, ömrümüzün bir cüzünü kaybettiğimizin şuurunda olmalıyız. İnsanlar doğduktan sonra nokta nokta her gün, her saat ve her an adım adım ölüme veya ölümsüzlüğe doğru hızla ilerlemektedir. Bu ilerleyiş son noktaya gelinceye kadar sürüp gider. Bir gün de uçup geldiği yere gidecektir.
Ahrete inanmayanlar için ölümsüzlük söz konusu değildir. Şair “Doğmak da ölmek gibi tabiidir” diyor. Niçin doğumlar insanları mutlu ederken, ölümler ağlatmaktadır. Hâlbuki her gelen dünyaya, günün birinde öleceğini de bilmelidir. İşte zurnanın son deliği, ölüm karşımıza çıktığında başlar. Fakat her gün yaşarken insan, ölüme doğru gittiği halde bu acı gerçeği son anına kadar hatırına getirmez. Yaşadığınız her an, hayattan eksilmiş, harcanmış bir andır. Ömrünüzün her günü ve her işi ölüm evinin duvarındaki aynaya yansıtılmaktadır. Hâlbuki zamanın birinde bu yolculuğa giden noktaların biteceğini biri bize doğarken hatırlatsa, ölümle karşı karşıya gelince, ölümün bu kadar kötü ve akıldan uzak tutulacak acı bir şey olmadığını anlar, ölümle daha kolay baş edebiliriz.
Hayatını şuurlu yaşayanlar ölümle çok güzel baş ediyor. Mevlana adeta ölümle dalga geçer gibi ölüm gününe “ düğün gecesi” denmesini vasiyet etmiş, ağlanmamasını söylemiştir. Nasıl ekilenler yeniden bittiği gibi ölenlerin de toprak yeniden çıkacağını söylemiştir. Hayatı mutlu yaşayanlar, ölümü hiç unutmayanlardır. Ölümden korkmayanların çekineceği başka ne olabilir? Fakat hayatta ölümden beter daha çok belalar vardır. Pek çok insan için ölüm emin bir liman değil mi? Ölümü bütün canlılar tadacaktır. Allah böyle istiyor. Bu dünyaya nasıl geldiyseniz öylece “BİR GÜN” çıkıp gideceksiniz.
Hayatınız bir işe yaramadıysa, boşu boşuna geçtiyse, onu yitirmekten neden korkuyorsunuz? Daha çok yaşayıp da ne yapacaksınız? Birçok insanların ölmekle, dertlerinden kurtulduğunu görmüyor musunuz? Ama kimsenin ölmekle daha kötü olduğunu gördünüz mü? Gerçek ölüm bir yok oluş değil, yeni bir hayatın başlamasıdır. Bu yaşam dönemi o kadar da bize mechul değildir. Ben öyle sanıyorum ki, bizi korkutan ölümden daha çok, cenaze alaylarında, asık suratlarla ölüme verdiğimiz korkunç manalardır. Çocuklar sevdiklerini bile maske takmış gördüklerinde korkarlar. Biz de ölüme öyle bakıyoruz. İnsanların ve her şeyin yüzünden maskeyi çıkarıp atmalıyız. O zaman her şeyi daha seveceğiz ve kabul edeceğiz.
Yunus Emre: Cümle âlem toprak ola, gülme gülme ağla gönül/ Gaflet ile yar olma/ Hırsa aldanıp kalma/ Başka bir şair ise: Neylersin ölüm herkesin başında/ Uyudun uyuyamadın olacak/ Kim bilir kaç yaşında, bir musalla taşında ne kadar saltanatın olacak” diyor.
Böylece ölümün kaç yaşında karşımıza çıkacağı bilinmiyor. İnsanların eceli olan ölüm, hayatta kalanları üzmemelidir. Çünkü ölümü önleyecek hiçbir güç bulunmamaktadır. Fakat çoğu zaman insanları üzen, insanların kendi elleriyle “Eceli kaza” ile ömürlerinin son bulmasıdır. Genç ölen birisi için bak şair ne diyor: “Bir mühür gibi bastılar bağrıma seni/ Ağzı ve gözleri genç olan gövden/ Hırçın bir denize dönüşmüştür/
Müslümanlar“Biz Allah’tan geldik; yine Allah’a döneceğiz” derler. Öyle bir hayat sürelim ki, doğarken yerdekileri sevindirdiğimiz gibi, ölürken de göktekileri sevindirelim. Gün gelir insan yalnız kalır, gün gelir kalabalıklar içinde yalnız olur. Zaman olur, tek başına da kalsa dostlar içindedir. Böyle şeyler tüm insanlarda çoğu kez olur. İmkânsızlıklar imkân olur. Gözyaşları aydınlık bir kurtuluş olur. Artık geçmişle uğraşmak yerine dostluk ve insanlığın nasıl filizlenecek yolunu yeniden bulmalıdır. Ben hiç zaman yanlış bir şey yapmadım diyen bulunmaz. Çünkü insan nisyanla ve günahla melüldür. Kerim ve âlicenap insanlar, gördüğü iyiliğe karşı karşılık verememekten sıkılır. Hizmet vermeksizin nimete nail olmak kendisine ağır gelir. Fakat adi ve aşağılık insanlar, hizmet mukabili olmayacak meccanen olacak nimete sahip olup durmaktan hayâ etmez ve şımarır. Sonuç Kerim olan mı yoksa aşağılık insan grubundan mı olacağımızdır?
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.