“İnsana, dilinin verdiği zararı başka birisi veremez” Batılı biri” kendime verdiğim zararı, dünya âlem bana verememiş” demiştir.” Devleti ifsat edenlerden devlet alınır, verasete layık, ehil salahiyet sahibi olan siyasetçilere verilir.” Tarihe göz atanlar şunu görmüşlerdir. Ne zaman bir idareci, her şeyi yapmaya kendisini muktedir görmüşse, kendi eliyle ipini çekmiş olmuştur. Osmanlıda, Büyük hükümdarlar böyle bir havaya girmemek için cesur davranmışlar, doğru konuşan Allah dostlarını yanlarından hiç eksik etmemişlerdir. Hükümdarlar uyarılara kulak vermişler. Bana nasıl karşı çıkıp laf söylerler dememişlerdir. Buna karşı, kendinden makul zayıf hükümdarlar hiçbir şey becermiş olmadıkları halde, sen büyüksün diyenlere paye vermişler. Onların eliyle kendilerini bir şey sanmışlar milletimize yazık etmişlerdir. Bu yazıyı zaman gazetesi yazarlarından Ali Bulaç hocanın 03.01 Cuma günkü yazısından faydalanarak yazdım. Bu iktidar kurulurken şunları düşünmüşlerdi. Kendilerine uzatılan yardımları yararlı olur umuduyla kabul etmişlerdi. 1-Erbakan hocanın kafasıyla iktidar olunmaz. 2- İktidar olmanın yolu herkesle iyi geçinmekten geçer. Geldikleri nokta herkesle kavgalı olmak 3- Bundan böyle başta ABD ile İsrail’le, AB ve küresel güç odağı olan sermaye sahipleriyle uzlaşma yapılacak ve kavga yapılmayacaktır. 4-Devletin gücünü azaltmak pahasına PPKlıların ideallerine Kürt halkını bahane ederek kabul etmek. Bu görüşleri kabul ettiğini iktidar dünyayla paylaştıktan sonra, dünya bunları iktidara taşımak için sıraya girişti. Tayyip daha milletvekili dahi seçilmeden oğul Buch’la beyaz sarayda iki saat görüştü. Clinton meclisimizde konuşma yapıp 21.yüzyıl Türk asrı olacak dedi. Başbakanı Ortadoğu’nun eş başkanı olarak atadılar. Böylece küresel sermayeyi su gibi akıttılar. Uluslar arası ilişkilerin yolunun açılmasına aracılık ettiler. AB daha önce girilmesi için ABD yardımcı olmaya başladı. Askerin siyasetten uzak kalmasını sağladılar. Araplarla iş yapmanın önünü açtılar. Afrika’ya açarak koridoru iş yapmanın önünü açtılar. Bütün bu yardımlar ülkemizin ve iktidarın yıldızını parlattı. Türkiye ve Başbakan Tayyip Erdoğan dünyada arananlar arasına girdi. Amerikadaki Yahudi lobi temsilcileri Başbakan Tayyibe madalya verdiler. Hatta Kürtlerle barışın olmasına da yardımcı oldular. Bu kolaylıklar sonucu İçte ve dışta ülkenin ve iktidarın gücü ve idare etme kapasitesi arttı. Bütün bu olumlu davranışlar neticesinde Ülkemize ve idarecilerimize Müslümanların ümidiyle birlikte inancı da arttı. Fakat iktidar sahipleri bu başarılarla şımardı. Sınırı geçmeye başladılar. Türkiye’nin gerçek gücünü bilmez gibi dünyaya yön vermeye kalktılar. Bundan sonra Bizde dünyada oyun kurucuları arasında olmak istiyoruz diyerek büyük büyük laf ettiler. Türk Halkı olarak bu laflar hepimizin gururunu okşadı. Ama gerçekler sözde kaldı. Arkası gelmedi. İş yapmaktan daha çok laf söylendi. Hakaret kastını aşarak söyleneler insanların öfkesine medar oldular. Bu başarıları sadece kendinden bildiler. Dışarının verdiği kredileri inkâr ettiler, kendilerine yardım edenlere hakarete varan laflar yaptılar. Yeni Osmanlı olduklarını, eski tarihi güce sahip olacaklarını etrafa yaydılar ve olmayacak vehimlere kapıldılar. Kendilerine güven gelince fireni patlamış araba gibi yol almaya başladılar. Arabanın freninin patlak olduğunu haber verenleri azarladılar. Aldıkları oy yüzdesiyle devlet ve iktidarı aynişletirme yoluna gittiler. Devlete tarafgirlik taassubunu soktular. Herkes kötü, sadece iyi ve doğruyu bilen bir iktidar bir de yandaş olan vardı. Bazı yanlış davranış ve çıkışlarıyla hem dışta hem de içte güven kaybına uğradılar, uğradıkça oteriterleşme yoluna başvurdular. Her olumsuzluğu içte ve dıştaki düşmanlara mal etmeye kalktılar, tabii ki çuvalladılar. Bir söz “ Bir şeyi vaktinden evvel istemek, mahrumiyeti getirir.” Hiçbir meyve olgunlaşmadan dalından koparılmaz. Sahibine hayır getirmez, sözünü dinlemediler. Kitabı Kerimimizde, hayrı istediğiniz gibi şerri istemekte neden acele ediyorsunuz? Uyarısı yapıldığı halde, yaptıklarının hayır mı şer mi olduğuna bakmadan sadece yapmaya motive oldular. Büyümek, sağlık olursa iyidir. Dışarının zorlaması sonucu büyümek hayırdan çok şer de olabileceğini düşünmediler. Bunları anlayabilmek için geçmişe bakalım: Hz. Peygamber sonrası siyasete ırk ve kabilecilik taassubu karıştı. Siyasetçiler siyasi görüşlerini dini inançlara dayandırdılar. Günümüzde Türk insanı pratik dünyasına göre değil, dini algılarını ön planda tutarak partilere oy verir oldu. Nasıl ki, Müslümanlar zamanla Kurandan ve sahih sünnet dininden uzaklaştıysa, Türk siyasetçisi ve milletvekilleri devlet terbiyesinden uzaklaştılar. Böylece iktidara geçenler devleti kendilerine benzettiler. Dini ifsat edenler din hocası, devleti ifsat edenler başbakan ve bakan oldular. Günümüzde devleti tanımadan devlet adamı olanlar devleti siyasallaştırdılar. Fahreddini Raziye sorarlar: Niçin Allah Kâbe’yi putlarla dolduranları cezalandırmadı da, Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe ve ordusunu cezalandırdı? Cevabı, Kâbe’yi putlarla doldurmak Allahın Hakkıdır. Kâbe’yi yıkmak kul Hakkına girer. İşte kul Hakkına tecavüze yeltenenleri cezalandırmıştır. Bu iktidar, Allah hakkı olan din, namaz, cami gibi ferdi ibadet hakkını korurken,Kul hakkı yiyenler karşısında dilsizleşiyor, sağırlaşıyor. Hırsızları haber verenlerle İstiklal mücadelesi başlattıklarını söylüyor. İktidarın kefil oldukları, kul hakkı yiyenlerden çıkıyor. Ortaya çıkınca da hırcılaşıyor. Muarızlarını susturmak için dini argümanları kullanıyor.
KENDİNİ YETERLİ GÖRME
1
Cumartesi, Ocak 11, 2014
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.
Etiketler
ÜLKEMİZİ EN BÜYÜK KÖTÜLÜĞÜ, KENDİSİNİYETERLİ GÖRÜP KENDİSİNDE EMEĞİ OLANLARI BİR TARAFA İTİP HATTA ONLARI HİÇ GALEYE ALMAYIP DOLU DİZGİN FRENİ BOZUK ARABA GİBİ YOL ALANLARDAN GÖRMÜŞTÜR. ŞİM TAYYİP BEYİN YAPTIĞI BUNDAN BAŞKA BİR ŞEYSE AKIL SAHİPLERİ DOĞRUYU SÖYLESİNLER. KİBİR ALLAHIN HOŞLANMADIĞI BIR AHLAKSIZLIKTIR. BUDA GÖRÜLMEYE BAŞLAMIŞTIR.
YanıtlaSil