Müslüman Delidumrul” cami-İmam-hatip ve kuran kursu binalarını yaptırmak için şuraya hayır havuzu yaptık. Devletle hükümetle iş yapmak istiyorsan, önce buraya baç (vergi) ödemeniz gerekir. Baç vermeyenler devlet ve hükümet köprüsünden geçemezler” buyurmuşlar, duyuldu.
İnancımızda her şeyde ölçülü olmak mühimdir. Kitabımızda bildirilen ayetlerde her canlının ölçülü yaratıldığına vurgu yapılır. Önce insan kendisine baksın. Üstünde bulunan azalarının, ne kadar ölçülü olduğunu görür. Bedende azalar arasında bir orantı vardır. Bacakların yerinde kollar, kolların yerinde bacaklar, kulakların yerinde gözler, gözlerin yerinde kulaklar veya ayak parmakları ellerimizin, el parmakları ayaklarımızın yerinde olsaydı ne hissederdik? Böyle olsaydı, vücudumuzda bir orandan söz edemezdik. Yeryüzünde sadece ova, deniz olsaydı, hayatımız için ne kadar olumsuzluklar yaşar olurduk. O zaman da oran ve ölçüden dem vuramazdık. Orandan söz edebilmemiz için denizlerin nehirlerin ve ırmakların, ova ve dağların olması gerekir.
Göklerden yağmurun yere inişindeki ölçüyü düşünürsek, ölçünün önemini anlarız. Yağan kar ve yağmur ölçüsüz olsaydı, faydadan ziyade zararlı olurdu. Lokman hekime sormuşlar hastaya ne yedirelim. “acı söz yedirmeyin de ne yedirirseniz, yedirin” cevabını vermiştir. Bu gün her iki taraf içinde konuşanların sözlerinde acıdan başka bir şey duyabilir misiniz? Özellikle başbakanın ki, biraz daha acı değil mi? Ölçülü olmak demek, söylenen lafın ağırlığını, sorumluluğunu ve nereye gideceğini bilmek demektir. Yaşadığımız, yurdumuz olan dünyada, dört yönümüze bakalım her şeyde bir oran, her şeyde bir ölçü görüyoruz.
Efendimiz Hz.leri İslam askerlerine, düşmanları öldürdüklerinde bile ölçüyü kaçırmalarını söylemiş, yaşlı, çocuklar, ibadetlerle meşgul olanları ve yaş ağaçların kesilmemesi öğüdünü verilmiştir. Efendimiz, Müslümanlara yemeleri, içmeleri, giyinmeleri ve yolda yürümelerinde de ölçüye özen göstermelerini emretmiştir. Irmakta bile abdest alsanız, ölçülü olun denmiştir. Bu gün insanların ölçüyü kaçırmalarından dolayı yer ve gökler fesada uğramıştır. Ayette” insanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden denizler ve karalar fesada uğradı” buyrulmuştur. Hâlbuki yer ve gökler sadece insanların değil, tüm canlıların da yaşam hakkı olduğu unutulmamalıydı. Unutulduğu günden itibaren her şeyde ölçü kaçırılmıştır.
17 Aralıktan itibaren hükümetle, bazı grup ve kurumlar arasında devletin getirim paylaşımından dolayı, nerdeyse savaş oluyor. İktidar diyor ki sadece bana biat edenlere biz iş veririz, diğerlerini kapıda bekletiriz diyor. Yani Müslüman Delidumrul” cami-İmam-hatip ve kuran kursu binalarını yaptırmak için şuraya hayır havuzu yaptık. Devletle hükümetle iş yapmak istiyorsan, önce buraya baç (vergi) ödemeniz gerekir. Baç vermeyenler devlet ve hükümet köprüsünden geçemezler” diyor.
Bu her zaman böyle olmuştu. Ama bu gün bu kılıfa, İslam kılıfı da yamanmıştır. Keşke canhıraş kendilerini mudafaa ettikleri kadar, hükümet yetim ve kul haklarını da savunsalardı. İşte, her şeyin sisler altında kaldığı halde bir ortamda, bazı öğretmen ve imamlar arasında acele olarak hizmetin başındaki insana çok galiz sözler saf edilmektedir. Ben bunlara cahiller diyorum. Bazıları hoca efendinin konuştuğu sözcüklerin anlamını bile bilmekten acizdir. Sana ne oluyor, sen camideki, sınıftaki görevlerini en iyi şekilde yerine getir. Bunlardan haber ver. Zaten bunun anlamını bilsen, görevine devam eder. Gerçeğin ortaya çıkmasını beklersin. Kalite seviyesi böyle günlerde insanlarda daha iyi anlaşılmaktadır. Bunlar robot gibi haber kanalarından duyduklarının kölesine dönüşmüşlerdir. Bu insanların açtıkları okullar sayesinde Türk eğitiminde kalite artması olmuştur. Bu gibi insanların yaptıkları vaizler sayesinde maneviyattan uzak olan geçler, manevi iklimle tanışmış olduğunu kimse inkâr edemez.
Bir iktidar insanlara hileyi şeriyye yapıp devletin rantını, biraz hayır yap deyip aldıkları parayla yaptırdıkları camilerden ve imam hatiplerdeki, yetişenlerden ülkeye ne hayır gelecektir? Bu gibi camiiler, Cuma günleri cemaat dolar, diğer günler ise bomboştur. Zekât ve sadaka ile okuyan ve büyüyenlerden ülkeye yararı olacaklarına inanmayanlardanım.
Rabbimiz kuranda” Bir kavme olan kininiz, o kavme adaletsiz davranmanıza engel olmasın” buyurmuştur. Diğerinde ise” kendiniz ve akrabanız aleyhinde bile ola, doğru şahadet yapmanıza engel olunmasın” buyurmuştur. Efendimiz hayatta iken davalılardan biri haksız olduğu halde, kendisini savunması neticesinde, lehine karar verilmiştir. Sonunda gerçek ortaya çıktıktan son, efendimiz insanları toplayarak “sizden biri hakkı olmadığı halde verilen bir şeyi alırsa, ateş almış olur. Sizi dinleyenler dinledikleri deliller üzerinden karar verir. Bu nedenle doğru söz söyleyin” buyurmuştur.
Bilgisiz konuşmalar “ boşa taş atma, karanlığa bağırma, boşuna kürek çekmek” gibi olduğuna vurgu yapılmıştır. İktidar, cami ve dini okul yapımından uzak kalsın, halka bıraksın. Halk buraları nasıl Köylerden buğday, arpa toplayarak yaptıysa, yine yapacaklardır. Kara paraları toplayarak, haram paraları kendileri ve hayır kurumlarıyla ortak paylaşımdan ellerini çeksinler. Yunus Emre, şeyhinin dergâhına bir eğri odunu layık görmezken, sizler nasıl oluyor da “kara- getirim paralarınızla” Allah evlerini ve Allah ilimlerinin öğretildiği yerlerin yapılmasına ön ayak oluyorsunuz?
İnancımızda her şeyde ölçülü olmak mühimdir. Kitabımızda bildirilen ayetlerde her canlının ölçülü yaratıldığına vurgu yapılır. Önce insan kendisine baksın. Üstünde bulunan azalarının, ne kadar ölçülü olduğunu görür. Bedende azalar arasında bir orantı vardır. Bacakların yerinde kollar, kolların yerinde bacaklar, kulakların yerinde gözler, gözlerin yerinde kulaklar veya ayak parmakları ellerimizin, el parmakları ayaklarımızın yerinde olsaydı ne hissederdik? Böyle olsaydı, vücudumuzda bir orandan söz edemezdik. Yeryüzünde sadece ova, deniz olsaydı, hayatımız için ne kadar olumsuzluklar yaşar olurduk. O zaman da oran ve ölçüden dem vuramazdık. Orandan söz edebilmemiz için denizlerin nehirlerin ve ırmakların, ova ve dağların olması gerekir.
Göklerden yağmurun yere inişindeki ölçüyü düşünürsek, ölçünün önemini anlarız. Yağan kar ve yağmur ölçüsüz olsaydı, faydadan ziyade zararlı olurdu. Lokman hekime sormuşlar hastaya ne yedirelim. “acı söz yedirmeyin de ne yedirirseniz, yedirin” cevabını vermiştir. Bu gün her iki taraf içinde konuşanların sözlerinde acıdan başka bir şey duyabilir misiniz? Özellikle başbakanın ki, biraz daha acı değil mi? Ölçülü olmak demek, söylenen lafın ağırlığını, sorumluluğunu ve nereye gideceğini bilmek demektir. Yaşadığımız, yurdumuz olan dünyada, dört yönümüze bakalım her şeyde bir oran, her şeyde bir ölçü görüyoruz.
Efendimiz Hz.leri İslam askerlerine, düşmanları öldürdüklerinde bile ölçüyü kaçırmalarını söylemiş, yaşlı, çocuklar, ibadetlerle meşgul olanları ve yaş ağaçların kesilmemesi öğüdünü verilmiştir. Efendimiz, Müslümanlara yemeleri, içmeleri, giyinmeleri ve yolda yürümelerinde de ölçüye özen göstermelerini emretmiştir. Irmakta bile abdest alsanız, ölçülü olun denmiştir. Bu gün insanların ölçüyü kaçırmalarından dolayı yer ve gökler fesada uğramıştır. Ayette” insanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden denizler ve karalar fesada uğradı” buyrulmuştur. Hâlbuki yer ve gökler sadece insanların değil, tüm canlıların da yaşam hakkı olduğu unutulmamalıydı. Unutulduğu günden itibaren her şeyde ölçü kaçırılmıştır.
17 Aralıktan itibaren hükümetle, bazı grup ve kurumlar arasında devletin getirim paylaşımından dolayı, nerdeyse savaş oluyor. İktidar diyor ki sadece bana biat edenlere biz iş veririz, diğerlerini kapıda bekletiriz diyor. Yani Müslüman Delidumrul” cami-İmam-hatip ve kuran kursu binalarını yaptırmak için şuraya hayır havuzu yaptık. Devletle hükümetle iş yapmak istiyorsan, önce buraya baç (vergi) ödemeniz gerekir. Baç vermeyenler devlet ve hükümet köprüsünden geçemezler” diyor.
Bu her zaman böyle olmuştu. Ama bu gün bu kılıfa, İslam kılıfı da yamanmıştır. Keşke canhıraş kendilerini mudafaa ettikleri kadar, hükümet yetim ve kul haklarını da savunsalardı. İşte, her şeyin sisler altında kaldığı halde bir ortamda, bazı öğretmen ve imamlar arasında acele olarak hizmetin başındaki insana çok galiz sözler saf edilmektedir. Ben bunlara cahiller diyorum. Bazıları hoca efendinin konuştuğu sözcüklerin anlamını bile bilmekten acizdir. Sana ne oluyor, sen camideki, sınıftaki görevlerini en iyi şekilde yerine getir. Bunlardan haber ver. Zaten bunun anlamını bilsen, görevine devam eder. Gerçeğin ortaya çıkmasını beklersin. Kalite seviyesi böyle günlerde insanlarda daha iyi anlaşılmaktadır. Bunlar robot gibi haber kanalarından duyduklarının kölesine dönüşmüşlerdir. Bu insanların açtıkları okullar sayesinde Türk eğitiminde kalite artması olmuştur. Bu gibi insanların yaptıkları vaizler sayesinde maneviyattan uzak olan geçler, manevi iklimle tanışmış olduğunu kimse inkâr edemez.
Bir iktidar insanlara hileyi şeriyye yapıp devletin rantını, biraz hayır yap deyip aldıkları parayla yaptırdıkları camilerden ve imam hatiplerdeki, yetişenlerden ülkeye ne hayır gelecektir? Bu gibi camiiler, Cuma günleri cemaat dolar, diğer günler ise bomboştur. Zekât ve sadaka ile okuyan ve büyüyenlerden ülkeye yararı olacaklarına inanmayanlardanım.
Rabbimiz kuranda” Bir kavme olan kininiz, o kavme adaletsiz davranmanıza engel olmasın” buyurmuştur. Diğerinde ise” kendiniz ve akrabanız aleyhinde bile ola, doğru şahadet yapmanıza engel olunmasın” buyurmuştur. Efendimiz hayatta iken davalılardan biri haksız olduğu halde, kendisini savunması neticesinde, lehine karar verilmiştir. Sonunda gerçek ortaya çıktıktan son, efendimiz insanları toplayarak “sizden biri hakkı olmadığı halde verilen bir şeyi alırsa, ateş almış olur. Sizi dinleyenler dinledikleri deliller üzerinden karar verir. Bu nedenle doğru söz söyleyin” buyurmuştur.
Bilgisiz konuşmalar “ boşa taş atma, karanlığa bağırma, boşuna kürek çekmek” gibi olduğuna vurgu yapılmıştır. İktidar, cami ve dini okul yapımından uzak kalsın, halka bıraksın. Halk buraları nasıl Köylerden buğday, arpa toplayarak yaptıysa, yine yapacaklardır. Kara paraları toplayarak, haram paraları kendileri ve hayır kurumlarıyla ortak paylaşımdan ellerini çeksinler. Yunus Emre, şeyhinin dergâhına bir eğri odunu layık görmezken, sizler nasıl oluyor da “kara- getirim paralarınızla” Allah evlerini ve Allah ilimlerinin öğretildiği yerlerin yapılmasına ön ayak oluyorsunuz?
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.