İkinci Dünya savaşı esnasında Sovyet esaretine dayanamayan bir gurup Türk Hürriyete İstiklale kanat çırparak sınırdaki bir Türk karakoluna sığınır. Sovyetler Birliği ise sığınmacıların kendi vatandaşı olduğunu ileri sürerek Türkiye Cumhuriyetinden iade edilmelerini ister.
Karakolda gergin bir bekleyiş başlar. Misafirler ya Öz yurtlarına kabul edilecekler ya da Boraltan köprüsünün öbür ucunda bekleyen Rum müfrezesine teslim edileceklerdir. Ancak Türk toprağını öpmeyip adeta yalayan, Türk bayrağını gözyaşları ile sulayan sığınmacılar öz vatanlarının kendilerine sahip çıkacağından oldukça emindirler.
Ne yazıktır-ki Ankara’dan gelen emir korkunçtur İktidarda milli şef İsmet İnönü vardır, Ülkenin kaderi iki dudağı arasındadır, her şeyde tek muktedir durumdadır. Şahısları derhal ülkelerine iade edin. Köprünün diğer tarafında kanlı dişlerini sırıtıp göstererek, şımarık tavırlarıyla bekleyen Rusları iyi tanıyan sığınmacılar, Türk askerlerinin ayaklarınına sarılıp yalvarıp yakarırlar, ağlayışları yürekleri burkar.
Ne olur bizi siz öldürün ama onlara teslim etmeyin. Hiç olmazsa kendi vatanımızda kendi toprağımızda, kendi bayrağımızın altında ölelim! Fakat askerler çaresiz gelen emri uygulamak zorundadırlar.
Boraltan köprüsüne getirilen sığınmacılar, Türk askerleri tarafından beşerli, onarlı guruplar halinde karşıya geçmeye zorlanır. Karşıda bekleyen Rus müfrezesi köprüyü ilk geçen gurubu hemen oracıkta, Türk askerlerinin gözleri önünde kurşun yağmuruna tutarlar, tam bir katliamdır.
Olup bitenler karşısında şaşkına dönen karakol komutanı, teslimat işini hemen durdurarak, olup bitenleri Ankara’ya rapor eder. Karşıya geçenleri kurşuna diziyorlar. Ankara’dan gelen cevap vahimdir: Kesin emir var!
Görevinizi yapın, yoksa vatan hainliğiyle yargılanacaksınız!
Çaresizlik içinde son bir kez, Türk askerlerin yüzüne bakan sığınmacılar sonunda değerli eşyalarını ve giysilerini bırakarak, Boraltan köprüsünden ölüme yürümeye başlarlar. Gözyaşlarına boğulan Türk askerleri onları görmemek için sırtlarını köprüye dönerler. Sığınmacıların ölüme yürürken haykırdıkları o sözler yürekleri parçalayacak niteliktedir.
Varsın ölen biz olalım, yaşasın Türkiye! Yaşasın Türk vatanı! Boraltan köprüsü dramı bir döneme damga vuran utanç zincirinin sadece bir halkasıdır. Türk insanı, Türk genci tarihini iyi okumalı ve bilmelidir. Tarihini iyi bilmeyen milletler ilerleyen dönemlerde sıkıntılara gark olurlar.
Sovyet zulmünden kaçıp, kurtarıcı olarak zannettikleri Almanlara sığınan Kırım-Kazak-Özbek-Kırgız-Azerbaycan ve Ahıska kökenli onbinlerce öz ve öz Türk evlatları savaşın bitiminden sonra, aynı şekilde kaçak yollarla geldikleri Türkiye’den Sovyetler Birliğine iade edildiler. Hepsinin akıbeti ezilerek-yıpratılarak- çalıştırılmak ya da idam mangasının karşısında son nefeslerini vermek olur.
Bugün ise Konya’nın evladı, gururumuz Dışişleri bakanımız Ahmet Davutoğlu’nun takdire şayan, tarihe derin izler bırakan çalışmalarını görüyoruz. Dünyada her kesimin hayranlıkla takip ettiği çalışmalara imza atıyor. Bu çalışmalar sayesinde ülkemizin saygınlığı, güvenirliği belirleyici unsur olan durumu her geçen gün sağlamlaşıyor.
Türkiye’nin yurt dışındaki tek toprak parçası olan Suriye sınırından 30 km içerde bulunan Süleyman Şah türbesi ve bu türbede Saygı karakolunda nöbet tutan askerlerimize yönelik yapılması muhtemel her hangi bir olumsuzluklara karşı, Dışişleri bakanlığımız önemli tedbirleri alıyor.
Bu gün ülkemizin sevk ve idaresinde bulunan yöneticilerimizin almış oldukları tedbirler takdire şayandır. Bir çakıl taşına bile gösterilen özen, intizam ortadadır. Saygılarımla, Nuri YÜCEER
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.