Recent Comments

BİR HİKAYEM VAR



Özellikle Ankara’lı tatilcilere musallat olan bildik, tanıdık görüntüsü veren çakma tanıdıklar olarak nitelediğim, 42 plakalı, tuzakçı bal tezgahlayıcıları tarafından ne kadar da çok sevilip, sayılıyormuşuz.
                Amacım, Orta Torosların Akdeniz’e açılan yollarındaki, 06 plakalı tatilci aileleri, tanıdık, bildik görüntüsü verme gayretindeki bu tuzakçı bal cambazlarının varlığından haberdar ederek uyarmaktır.
                Bu yörelerdeki dürüst, ticari ahlâk sahibi bal üreticileri ve satıcılarını bu hikayemin dışında tutuyor, onların emeklerine ve ticari ahlâklarına saygı duyuyorum.
                06 Ankara plakalı, Toyota marka özel otomobilimin, cazibesinin Orta Toros yollarında, sahte bal cambazlarınca bana yaşattığı itibarın, saygının havasına sevineyim mi? öfkeleneyim mi? bilemedim.
                Ta ki gayri samimi, riyakâr tiplerin, insanî saf duygularımın, kurnazca aldatılmasına yönelik oyununu anladığım da, nezâketimin, muhattabıma değer vermek gibi inceliklerimin, benim aleyhime moral çöküntüme neden olabileceğini o günlere kadar hiç düşünmemiştim.
                Gerçi bu tatsız özellikle komik bulduğum tesadüfler yine de bana özümden taviz vermeme neden olamazdı.
                Sağlıksız da olsa, bu tür aldatılmaya yönelik olaylarla karşılaşmış olmamı, bundan böyle, şimdilerde önümü daha dikkatli ve sağlıklı görebilmem yönünden kazanılmış bir deney bir avantaj olarak görmekteyim.
                Buraya kadar ki öz eleştirimden sonra ise gelelim trajikomik hikâyemizin anlatımına.
Konyanın Çumra-Seydişehir-Tınaztepe-Avrana Yayla’sı yollarında 42 plakalı hatrısayılır lüks otomobillerinden korna çalarak, güleç suratlarıyla, el kol hareketleri ile otomobilimin önüne geçip duran sürücülere karşı merak sayiki ve de nezaketen arkalarında durmak zorunda kalıyordum.
Arabasından tebessümle, samimi bir şekilde çıkan şahıslar, aracıma yaklaşarak riyâkarca, kimi babammm kimi müdürümmm  diyerek özlemle iki elleriyle elime sarılarak öpüp saygılı bir şekilde başına götürürken, rolüne devamla beni tanımadınız mı? diye sorgularken, babammm diyenleri yaşım gereği anladım da, ya müdürümmm diyenler için aramızdaki yaş farkımızı umarsamadan sanki bana paye veriyor, beni onurlandırıyormuşcasına iltifatla yakınlaştığını hissettirmeye çalışırken,ben ise nasıl müdürün oluyorum! Emekliliğe ayrılış tarihim senin çocukluk yaşına denk düşer demeyi aklıma getirmeme fırsat vermeden, laf kalabalığıyla zihnimi bulandırıp, beni kendi kurnazlık kulvarına çekerek adeta benim sağlıklı düşünmemi engelliyor, bundan da muvaffak oluyordu.
İlk kandırılma maceramdaki, babammm diye yanaşan şahıs, Ankara’da Toyota Servisi’nde tanışıyormuşuz gibi bir hava yaratarak, kurnazca bir taktikle kafa karıştırıp, zihnimi bulandırıp beni Toyota Servisi ile ilgili olarak, hafızamı zorlamaya yönlendirmişti. Acaba servisteki bir görevli mi? diye aklımdan geçirmeden de edemiyordum.
Bizim çakma dost, samimi bir yaklaşımla yol üstünde yemek ısmarlama nezaketini de gösteriyordu. Böylece, ahbaplık tesisindeki başarısının farkında olacak ki, bu kez nazik bir şekilde yemek için zamanınız yoksa torunlarınıza bal hediye etmek istiyorum diye tutturuyordu.
İstemez, zahmet etmeyin, teşekkür ederim dedikçe, o hâla torunlara hediye olsun diyerek elimden tutup çekiştirircesine arabasının  bagajına doğru beni sürüklerken, ben ise bu şahsı nereden, nasıl tanıyorum? Düşüncesindeydim. Adama teslimiyetimin farkında bile değilim. Adamın bu nazik ince jestine nasıl bir karşılık vermem gerektiğinin düşüncesine odaklanmıştım.
Aracının bagajı sıra,sıra bal çitaları ile doluydu. Bir çita bal çekip elime tutuşturmaya çalışırken, ben ise mahcup bir tavırla teşekkür ederek, bal çitasını almamakta ısrar ediyordum.
Israrıma rağmen bal çitayı elime tutuşturdu.
                Adamın bana samimiyetinin, belki de unuttuğu, bu anda hatırlayamadığım bir iyiliğimin sonucu olabilir mi? diye düşünürken,bu asîl davranışana karşılık bir jestte benden olsun diye cebimdeki son 20 Tl yi çıkarıp, sende bununla çocuklarına çikolata alırsın diye uzattım. Bizim uyanık balcı ahbap, aniden kulvar değiştirerek, benim halisane duygularımı bir anda şok edecek bir ifadeyle arsızca, 20 Lira 1 kilo bal parası çitada 3 kilo bal var hediyesi 60 Lira eder, bir şeyler daha atarsın diyerek cüretkarca talimat vermez mi?
                Hediye bal, birden pazarlık konusu olmuştu. Saygın ahbaplığımızı kanıtlama çabası gayretiyle, çırpanan muhattabım aniden yalakalık rolünü unutmuş, beni saf müşteri durumuna düşürmüştü.
                Kafam iyiden iyiye karışmış, zihnim bulanmıştı. Aklımdan, bari 20 Lira daha vereyimde bu beklenmedik şok olaydan sıyrılayım, kurtulayım diye eşimden ayrıca bir 20 Lira istedim. Bütün 50 Lirası varmış, çantasından çıkararak bana uzatırken, uyanık balcı benden önce davranıp eşimin elinden 50 Lirayı kaptı. Gasp edildiğim, ya da kandırıldığım açık seçik ortadaydı. Olaylar kendi içinde hızla şekil ve yön değiştirirken adam da hedeflediği amaca kavuşmuş oluyordu.
                Adamın hesabına göre hediyeden dönme balın 3 kilosu 60 Lira ediyordu. Bizden kopardığı 70 Lira idi. Bu kez aldatılmanın yükünü üstümden bir nebze olsun atabilmek amacıyla, prestij kurtarma derdine düşmüştüm. Aradaki farkı iade etmesinde ısrarcı oldum. Çitayı bırakımıyorum çünkü 70 Liramızı kaptırmıştık. Üstelik pişkinlikle babamm 10 Lira’da senin hediyen olsun demez mi? bana hediye teklif eden kişi, benden hediye koparıyordu. 10 Lira’nın peşine fena takılmıştım. Ve onu kurtarmakta kararlıydım. Benden fazladan avanta olarak aldığını düşündüğüm 10 Lirayı, geri aldığımda şahsıma karşı prestijimi kurtarmış olmanın zaferi ile teselli bulduğumu zannederek, bal çitası elimde kös,kös aracımın bagajına dönüyordum.
                Ayrı, ayrı zamanlarda ve güzergâhlarda daha dört-beş kez karşılaştığım bu ilginç tanışıklık olayları sırasında, rol erbâbı şahıslar, rollerinde o kadar inandırıcı oluyorlar ki! Adamlar, sahte samimiyet kurnazlığıyla hafızanızı zorlatarak, tanışıklığın nerede, ne zaman olmuş olabileceği konusunda size düşünmeye odaklandırıyorlardı. Ankara’ya dönmeye karar verdiğimiz son günlerde: Avrana Yayla’sı yolundan Bozkır’a geçtiğim bir günde, şans yine bizi buldu. Seydişehir çıkışında, Tınaztepe Tesisleri’ne inerken bu kez değişik bir taktikle karşılaşıyorduk. Alıştığımız üzere, arabamıza doğru samimi bir edâ ile yaklaşıp bizi durduran şahısa, bu kez ben muhatabımdan evvel davranarak alaycı bir edâ ile hayrola bal mı var? darken bal ne gezer babaa sizi gördümde durdum. Tanıyamadın galiba biraz düşün bakayım.. Nerelere seyehât böyle hal hatır sorayım istedim demez mi? önceki aldatmacalı tuzaklardan tecrübe edinmiştim ya! Bal yok dediğine gore, bu ahbaplığın altında ne çıkacak diye merak etmiştim ki! Baba bal demişten aklıma geldi, Manavgat’a bizim çocukları, ailemi ziyarete gidiyorum. Kütük balımızı özlemişler onlara götürüyordum. Bir parçada torunlarına benden hediye olarak vereyim de götür demez mi?
                 Bu filmi defalarca görmüş olduğumuzdan hep de bize mi denk düşer bu cömertlik, bu kandırmacalı ikram diye düşünmeden edemiyordum. Bu kez arabadan inmemeye, tuzağa düşmemeye kararlı olarak çocuklarınızın kısmetine mâni olmayalım, babalarının özel kütük balını afiyetle yesinler, bize müsade deyip aracımı gazlayıp yolumuza devam ettik.
                 Bu ilginç yol maceralarından sanki keyf aldığımı hisseder olmuştum. Âdeta Stockholm sendromunu yaşıyor gibiydim. Beni aldatmayı amaçlayan bu sevimli, güleç yüzlü, riyâkar tiplere o kadar alışmıştık ki bu çakma ahbapların kandırmacalı sohbetlerine sanki hasret kalmış gibi, bu yörelere olan her seyahetlerimde, gözlerim yollarda onları arar oluyordum.


Google News Takip Et
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? ’te Bozkır Haber'e abone olun.
Google News Takip Et
Son dakika gelişmelerden anında haberdar olmak için WhatsApp haber kanalımıza katılın.

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* yapılan yorumlar denetlendikten sonra yayınlanmaktadır.