Doğu ve Batı ülkeleri zor durumda olduklarında devamlı kurtarıcı bir melek, bir peygamber veya bir Mehdinin gelmesini bekleyip durmuşlardır. Ortaçağda Müslümanlar her alanda üstün ve güçlüyken Hıristiyan âlemi bir kurtarıcı bekleyip durmuştu. günümüzde bu sefer kurtarıcı bekleme sırası İslam âlemine düşmüştür. Çünkü her alanda hatta inanç alanı dâhil geri olan İslam dünyasıdır. Örnek: Türkler İstanbul’u aldıklarında, İslam toplumunun güzel yaşantısından etkilenerek Müslüman olmak isteyen Hıristiyanların Müslüman olmasını engellemek için Papazlar, Hıristiyanlara şöyle nasihat ediyorlardı.” Varsın dünya Türklerin olsun, ahiret sizin olacaktır.”sözlerine söyleyince, Hıristiyan halkın cevabı ise papazlara “Dünya da bile, bizi rahat bırakmayan Türkler bizi cennette hiç rahat bırakırlar mı?” olmuştur.
Avrupalılar Rönesans’la birlikte, akıllarını yaratılışa uygun şekilde ilim ve tecrübe yönünde çalıştırıp kullanılır olmuşlardır. Bu nedenle o günden itibaren kendilerini ilme ve araştırmaya vermişlerdir. Hatta ilimle inançları uygun düşmezse inançlarını, laboratuvarın dışında bırakarak ilim odalarına girmişlerdir. Dini tartışmalardan ve akıl dışı tartışmalardan uzaklaşarak bugünkü, seviyeye ulaşmışlardır. Bu nedenle akıl ve ilim dışı alışkanlıklarından kurtuldular. Doğu ülkeleri ve İslam âlemi ise, kötü duruma düştükleri andan itibaren bu akıl dışı alışkanlıklara daha fazla bulaştılar. Bu sebeple kısa yoldan köşe dönmeciliği uzun yıllardan itibaren alışkanlık haline getirmekten kendilerini kurtaramadılar. Ehliyete değil, benden senden hastalığını öne aldılar. Hatta Üniversiteler bu nedenle vasıflı elaman bulmaktan yoksun kaldılar. Dünya çapında makalesi yayınlanan kaç profesörümüz vardır? Bu kolay yoldan köşe dönme fikrine kurtuluş simidi gibi yapıştık. Önce Batılılaşarak dinden uzaklaşmayı denediler. Bu mümkün olmayınca eski ilim ve akıl dışı alışkanlıklara geri döndüler. Onlara daha sıkı bağlandılar ama kurtuluşu bulamadılar. Bu sefer de birçok kurtarıcı ortaya çıkıp bir birlerinin kanını dökmeye başladılar.
Hâlbuki tarihte yaşananlar tecrübe için iyi birer öğretmendi. İbret almayanlar yeniden geçmişin kötülüklerine, kan dökmelerine yeniden döndü ve döndürüldüler. Bazı siyasi rantçılar bunun kötü olduğunu söylemek yerine, kendisinin kurtarıcılığını pekiştirmek için bunlardan destek aradılar. Bunları cesaretlendirdiler. Bu güne kadar bundan kurtulup birleşmeye çaba harcanmadı. Günümüzde Doğu ülkeleri bir kurtarıcı beklerken Batı ülkeleri aralarındaki ayrışmaları bir tarafa bırakarak, ortak akıl ve çıkarlar doğrultusunda birleşmeye daldılar. Fakat bu seviyeye gelebilmek için çok çileler çektiler. Çok insanları bu uğurda feda ettiler. “dünya dönüyor” diyen insanları engizisyon mahkemelerinde boyunlarını vurdular. Kâfirlikle suçlandılar. Günümüzde Batının hastalıkları İslam ülkelerine doludizgin girmiş bulunmaktadır. Aklı eren ermeyen mikrofonu eline alıp cami ve cemaatlerin bulunduğu her mekânda gelişi güzel konuşarak insanların, güzel düşünmesine engel oldular. Geçmişte Batı, Akıl ve bilim düşüncesini dışlamış, kurtarıcı beklemekten yorulmuş bundan vaz geçmişti. Şimdi bizler beklemekteyiz. Düşmanlarımızın planlı çalışmaları sonucu yöneticiler, hükümet işlerini bırakarak zevk ve sefaya dalmaya başladılar, tembelleşip kozmopolit hale dönüştüler. O zamanda başsız kalan halk, her önüne çıkan yılana, kurtarıcı ümidiyle bağlanmıştır. O günlerden itibaren kendine güven duygusunu kaybeden halk bir mehdi beklemeye başladı. Osmanlıyı içerden ve dışarıdan gizli eller aracılığıyla bilgili ve akıllı devlet yöneticilerinden mahrum tutulmuştur. Bundan kurtulmak içinde yine yabancıların önerileriyle okullar açılmaya, askeri elbiseler değiştirilmeye başlanmıştı. Osmanlı Devletini kuran Türkler, Avrupa’nın Rönesans hareketine katılmak şöyle dursun, bu değişim ve dönüşüm hareketlerini bile kavrayamadılar. Kavrayabilecek ne âlimleri ne de devlet adamları kalmıştı. Ülke için çalışanlara dair iftiralar üretildi. Bazıları bu iftiraların üzerinden iktidar olup liderlikten yükselip kurtarıcı rolüne büründüler. Halk için iyi insan fabrika, okul yapan yanında işçi çalıştıran değil, vasıflı vasıfsız Kuran kursu ve cami yapanlar oldu. Bu nedenle ülkenin en büyük iş adamları İslam düşmanı, ilim fikir adamları dinsiz olarak küçük adamlar tarafından anlatıldı. Bunların yayılması için fısıltı gazeteleri devreye girerek bu düşünceler en uçtaki köylere kadar yaydılar. Bir insanın bir işe ehil olması için namaz kılması ve oruç tutması yeterli görüldü. Ülkeye en büyük kazığı bunlar attılar. Hâlbuki peygamberimiz” işi ehline verin buyurmuş, Kâbe’nin anahtarını Müşrikin elinden alan Müslümanların elinde Kâbe anahtarını alarak, geriye müşrike iade ettirmişti” Bugün ümmet bu olayı anlamaktan da aciz durumdadır.
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.