Büyük şehirlerin gürültüsünden bıkıp usananlar var ya! Onlara çok basit bir tavsiyemiz var. Gelin Bozkır’a, kafanızı dinleyin. Öyle ki çarşı içinde bile hakim olan sessizliğe şaşırır, neler oluyor diye sorasınız gelir. Çok iyi bir şeymiş gibi görünse de çarşının bu sessizliği uzun zamandır var ve hiç de hayra alamet değil.
Daha önce de yazmıştım, yazın gelmeye alışkın bir tanıdığım kışın Bozkır’a yolu düşmüş ve bu halini görünce şaşkınlığını gizleyememişti. “Nerede bu insanlar ?”diye sormuştu. Yaz aylarında ki hareketliliğin her ay devam ettiğini düşünüyormuş. Oysa bayram öncesi bir hafta, belki iki hafta bir kalabalık olur ki gelenler de o aylarda geldiğinden Bozkır’ı hep canlı sanır. Gel gelelim gerçek öyle değil, en iyi içinde yaşayanlar bilir.
Bozkır’ın bu halinden herkes sorumlu ve herkes suçlu aslında ama, kimse suçu üzerine almıyor. Başkalarını suçlamak ve kaderine razı olmak gibi bir tutum içindeyiz. Çözüm üretmek yerine laf üretmekle meşgulüz. Çözüm üretmeye çalışanları ise küçümseyerek, şüpheci tavırlar sergileyerek canından bezdirip pes ettirmekte de üzerimize yok. Cuma pazarıyla ünlü ilçemizin Cuma günleri bile kimsesiz ve sessiz hali en çok esnafları etkilese de, dolaylı olarak tüm Bozkır’ın içinde bulunduğu durumu gösteriyor. Hepimizin üstünde bir -bana necilik- var hepimiz gemisini kurtaran kaptan durumundayız. Oysa gün gelecek bugün gemisini kurtaranların da gemileri batacaktır. Bu sebeple acil çözümler bulmak zorundayız ve birbirimizi yemek yerine, dinlemek, fikir alışverişinde bulunmak ve ana gemiyi kurtarmak zorundayız.
Önce soruna bir bakalım; Yıllar önce bizden kopartılan köylerimiz, beldelerimiz en büyük darbeyi vurmuş ve çöküşün başlangıcı olmuştur. O günlerde kimse buna dur dememiş, diyenlerde susturulmuş ve olanlar olmuş. İkincisi, ekmek aş bulamayanların tek değil, hep birden ilçemizi terk etmesi olmuş ve olmaya devam ediyor. Köylerimizde üç beş ihtiyardan başka kimse yok, öyle ki bazı köylerimizde kış aylarında cenaze kaldıracak cemaat bile bulunmuyor. Bunun sebebi ne derseniz, küçük bir örnek vereyim. Köylümüz artık yoğurdunu yumurtasını marketten alıyor. Bu ne demektir biliyorsunuz, ürettiğini satamayan, maliyetleri yüksek çıktığı için yetişemeyen köylü kendini ikame ettirirken, gençleri köyde tutamadı ve gittiler. Birçoğu gecekondularda, bekar evlerinde asgari ücretlerle modern kölelik yapıyor şehirlerde ama, köye gelmiyor- gelemiyor.
Peki çözüm ne?
Çözüm bir günde gelmeyecek elbette ama, bugün başlarsak yarını kurtarabiliriz belki… Çözüm modern tarımı geliştirmek, desteklemek ve kooperatifleşmekten geçiyor. Örnekleri var önümüzde, Süt Birliğinin kurulmasıyla ilçemize giren para az değil, zor değil- imkansız değil. Tek başına evinin altında mantar üreten hemşerilerimiz mesela, eşe dosta satıyorlar ama, bu konuda kurslar verilip kooperatif boyutuna taşınırsa daha çok üretim ve daha kolay Pazar elde edilmez mi? Yıllar önce tavsiyelerimize uyup ceviz fidanı dikenler bugün meyvelerini alıyorlar, neden ceviz cenneti olmayıp kooperatif yoluyla dünyaya açılmayalım? Meşhur Sorkun, Baybağan patateslerimize ne oldu? Pazar bulamamaktan, maliyet hesaplarından yok olmaya başladı.
Çözüm ne?
Kooperatifleşme… Işıklar’ın o meşhur üzümleri, mercimeğimiz, nohudumuz geniş bir ürün yelpazesine sahip ilçemizin zengin topraklarında yaşayan insanlar, modern çağa ayak uyduramayınca yok olmaya mahkûm oldular. Oysa silkelenip kendimize gelme vakti geldi de geçiyor bile… Tarımı bu şekilde güçlendirdiğimizde, büyük şehirlerde zar zor geçinmeye çalışan ailelerin geri döneceğini biliyoruz. Neden denemeyelim, neden birlik olmayalım, engel ne?
İlgili ve bilgili kişilerin bu konuda vebal üzerlerindedir. Bana necilikten çıkıp, birbirimizi yemekten vazgeçip, çözüm yollarını araştırıp bu gemiyi kurtarmalıyız. Yoksa üç beş sene sonra ölü şehir olup, hepimiz gurbetin yolunu tutacağız.
Birde bazılarının dışarıdan alış-veriş sevdasından vazgeçmesi gerekir diyoruz. Bozkır’ı kimsenin küçültmeye hakkı yoktur.
Daha önce de yazmıştım, yazın gelmeye alışkın bir tanıdığım kışın Bozkır’a yolu düşmüş ve bu halini görünce şaşkınlığını gizleyememişti. “Nerede bu insanlar ?”diye sormuştu. Yaz aylarında ki hareketliliğin her ay devam ettiğini düşünüyormuş. Oysa bayram öncesi bir hafta, belki iki hafta bir kalabalık olur ki gelenler de o aylarda geldiğinden Bozkır’ı hep canlı sanır. Gel gelelim gerçek öyle değil, en iyi içinde yaşayanlar bilir.
Bozkır’ın bu halinden herkes sorumlu ve herkes suçlu aslında ama, kimse suçu üzerine almıyor. Başkalarını suçlamak ve kaderine razı olmak gibi bir tutum içindeyiz. Çözüm üretmek yerine laf üretmekle meşgulüz. Çözüm üretmeye çalışanları ise küçümseyerek, şüpheci tavırlar sergileyerek canından bezdirip pes ettirmekte de üzerimize yok. Cuma pazarıyla ünlü ilçemizin Cuma günleri bile kimsesiz ve sessiz hali en çok esnafları etkilese de, dolaylı olarak tüm Bozkır’ın içinde bulunduğu durumu gösteriyor. Hepimizin üstünde bir -bana necilik- var hepimiz gemisini kurtaran kaptan durumundayız. Oysa gün gelecek bugün gemisini kurtaranların da gemileri batacaktır. Bu sebeple acil çözümler bulmak zorundayız ve birbirimizi yemek yerine, dinlemek, fikir alışverişinde bulunmak ve ana gemiyi kurtarmak zorundayız.
Önce soruna bir bakalım; Yıllar önce bizden kopartılan köylerimiz, beldelerimiz en büyük darbeyi vurmuş ve çöküşün başlangıcı olmuştur. O günlerde kimse buna dur dememiş, diyenlerde susturulmuş ve olanlar olmuş. İkincisi, ekmek aş bulamayanların tek değil, hep birden ilçemizi terk etmesi olmuş ve olmaya devam ediyor. Köylerimizde üç beş ihtiyardan başka kimse yok, öyle ki bazı köylerimizde kış aylarında cenaze kaldıracak cemaat bile bulunmuyor. Bunun sebebi ne derseniz, küçük bir örnek vereyim. Köylümüz artık yoğurdunu yumurtasını marketten alıyor. Bu ne demektir biliyorsunuz, ürettiğini satamayan, maliyetleri yüksek çıktığı için yetişemeyen köylü kendini ikame ettirirken, gençleri köyde tutamadı ve gittiler. Birçoğu gecekondularda, bekar evlerinde asgari ücretlerle modern kölelik yapıyor şehirlerde ama, köye gelmiyor- gelemiyor.
Peki çözüm ne?
Çözüm bir günde gelmeyecek elbette ama, bugün başlarsak yarını kurtarabiliriz belki… Çözüm modern tarımı geliştirmek, desteklemek ve kooperatifleşmekten geçiyor. Örnekleri var önümüzde, Süt Birliğinin kurulmasıyla ilçemize giren para az değil, zor değil- imkansız değil. Tek başına evinin altında mantar üreten hemşerilerimiz mesela, eşe dosta satıyorlar ama, bu konuda kurslar verilip kooperatif boyutuna taşınırsa daha çok üretim ve daha kolay Pazar elde edilmez mi? Yıllar önce tavsiyelerimize uyup ceviz fidanı dikenler bugün meyvelerini alıyorlar, neden ceviz cenneti olmayıp kooperatif yoluyla dünyaya açılmayalım? Meşhur Sorkun, Baybağan patateslerimize ne oldu? Pazar bulamamaktan, maliyet hesaplarından yok olmaya başladı.
Çözüm ne?
Kooperatifleşme… Işıklar’ın o meşhur üzümleri, mercimeğimiz, nohudumuz geniş bir ürün yelpazesine sahip ilçemizin zengin topraklarında yaşayan insanlar, modern çağa ayak uyduramayınca yok olmaya mahkûm oldular. Oysa silkelenip kendimize gelme vakti geldi de geçiyor bile… Tarımı bu şekilde güçlendirdiğimizde, büyük şehirlerde zar zor geçinmeye çalışan ailelerin geri döneceğini biliyoruz. Neden denemeyelim, neden birlik olmayalım, engel ne?
İlgili ve bilgili kişilerin bu konuda vebal üzerlerindedir. Bana necilikten çıkıp, birbirimizi yemekten vazgeçip, çözüm yollarını araştırıp bu gemiyi kurtarmalıyız. Yoksa üç beş sene sonra ölü şehir olup, hepimiz gurbetin yolunu tutacağız.
Birde bazılarının dışarıdan alış-veriş sevdasından vazgeçmesi gerekir diyoruz. Bozkır’ı kimsenin küçültmeye hakkı yoktur.
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.