"Ey inananlar! Allah için daima doğru hükmedin. Adaletle tam tanıklıkta bulunun. Bir kavme olan kininiz sizi adaletli hüküm vermekten alıkoymasın…"maide 8
"Sanatçılar gerçekleri söylemek için yalanlar kullanır, polikacılar ise, gerçekleri örtmek için kullanırlar." alıntı.
İşte bu alıntıdan hareketle ülkede yaşananları dikkatle izlerken insanların bir birinin kuyusunu kazmak için söyledikleri yalan sözleri duydukça, üzülmemek elden gelmiyor. İki Müslüman grup bir birine öyle sözlerle birbirlerine girdiği ki, bu işe taraftar olan hocalar da karıştı. Normal Müslüman hangi grubun imamına inanacaktır? Hangisi yabancılarla işbirliğinde, hangisi ülke için daha tehlikelidir?
Said'i Nursî'yi hatırlayalım.
Mecliste bir hoca efendi, kendi partisinin Batılını müdafaa etmek için dine uygun düşmeyen sözlerle, dini de kullanarak, öbür Haklı olan hoca efendi aleyhinde konuşmalar yapıyor. Bunu görünce "siyasetten nefret ettim, meclisten kaçtım ve siyasetten ölünceye kadar uzak kaldım" dediğine şahit oluyoruz. Günümüzde kendisini din âlimi sanan ne çok insan, siyasilerin dini kullanarak kendilerini haklı çıkarmak adına muazzez dinin ayetlerini bolca kullanmaktan utanmıyor ve kaçınmıyorlar. İşte dinin dünyaya alet edilmesinin tehlikesi açıkça ortada görülmektedir. Bu gidişle ülkemizin bir Ortadoğu ülkesine benzemesi çok da uzak sayılmamalıdır.
"Efendimiz"
"Bir insanı severken ölçülü sevin bir gün olur düşmanınız olabilir, kötülediğiniz insanı da ölçülü kötüleyin bir gün gelir, dostunuz olabilir "buyurmuştur. Böylece atalarımızın dağ dağa kavuşmaz, ama insan insana kavuşur, sözünü de unutmayalım. İnsanlar akrabasına, köylüsüne, komşusuna öyle laflar ediyor ki, sanki bir daha yüz yüze gelmeyecek şekilde. Modern hayatta, insanların en önemli dikkat edecekleri konular arasına bunları da saymalıyız. Çünkü günümüzde hayat o kadar hızlı akıyor ki, insanlar günde birkaç kere değişik kalıp -huy ve karaktere bürünebiliyor.
Allah Tahrim süresinde:
Kâfirlere misal olarak, kâfir olan ve kocalarına hainlik yapan Nuh'un ve Lut nebinin hanımlarını veriyor. Peygamberlerin kendi eşlerine bile hiçbir faydası olmayacağını bildiriyor. Müminlere de misal olarak: firavunun hanımı Asiye'yle, Hz. Meryem'i vermektedir. Bu örnekler üzerinde düşünmemiz gerekir. Bunların seçilip örnek verilmesi boşuna değildir. Firavun ve Avenesi Musa'yı öldürmek isterken:
"İçlerinden imanını gizleyen inanmış biri, siz bir insanı rabbim Allah dediği için mi öldürüyorsunuz? Onun söyledikleri başınıza gelmezse, onun yalanı kendi aleyhine olur, Fakat onun söylediklerinin bir kısmının başınıza gelmesi halini düşününüz." demişti. Bu konuyla ilgili tefsirlerde Hz. Musa'nın amcazadesi "Karun'da" Firavun ve veziri Haman'la işbirliği yaparak Hz. Musa'ya düşmanlık yapmıştır. Tıpkı Peygamberin amcası, Ebu Leheb'in Mekkeli Müşriklerle düşmanlık cephesinde yer alması gibi.
Bütün bu tarihi olaylar ve peygamberlerin hayatları, bizlere taraftarlık yaptığımız partinin düşmanlarla işbirliği yapabilir konusunu aklımıza getirmemizi düşünmeyi gerekli kılmaktadır.
Paralel dedikleri yapı diyor ki, bunlar küfür mucididir sayılırlar. Tam bir yıl içinde dört yüz çeşit küfürle bize saldırdılar. Dünyanın lanetlediği Ne Lenin, ne de Hitler öldürdükleri insanlara bunlar kadar gaddarca hakaretamiz küfür etmemişlerdir. İktidardakiler de bunlar bizim iktidarımıza göz dikmişlerdi. Ama arkadaş hırsızlarını niye koruyorsun? Her ikisi için de yakinen bilgimiz meçhul. Fakat feraset ne diyor onu dinle! Hırsızları yakalayan polisler ve savcı ve hâkimlere yapılanlar!
Bir Evliya;
"okuttuğu öğrenciler, hakikate ulaştıkları makamda, hocalarının "Şaki olduğu yazısını" görünce etrafından birer birer giderler. Sadece bir tanesi kalır. Kalan öğrencisine hoca "sen niye arkadaşlarınla gitmeyip kaldın "der. Hocam ben bu seviyeye senin yardımınla hakikate ulaşıp geldim. Vefasızlık yapıp gitmeyi uygun görmedim "der. Hocada öğrencisine "oğlum ben o Şakilik yazısını kırk yıldır görüyorum. Fakat Onun kapısından başka bir kapı var mı? Gidip başvurup yalvarayım diye cevap verir. Allah sabahleyin "Şaki" yerine SAİT yazısını yazar. Vefalı olmak bir meziyettir.
Kader arkadaşlığımızı terk etmemek vardır. Yaratılış bir ağaç ise, dua da o ağacın meyvesidir. Şükürsüzlük, ikram sahibini yalanlamaktır. Nankörlüktür. İnsanla hayvan arasındaki fark, şükürdür. İnsanın şükrünü bilinçli yapmasıdır. Allah kabul etmeyeceği "duayı" kuluna nasip etmez denmiştir. İdeal, çile çeken, zaman zaman nefsin isteklerine karşı direnen insandır. Bir gün Cebrail elinde Tuba yapraklarıyla dikilmiş, bir hırka ile peygamberimize gelir. Bu sana hediye gönderildi. Önce sen giy sonra da bir başkasına hediye et dedi.
Efendimiz aldı giydi.
Bir müddet sonra huzurunda bulunanlardan önce Ebu Bekir'e seslendi. Bunu sana versem, bununla ne yaparsın? Cevap verdi, Ya resulullah giyer ve onunla insanları hakikate bağlı olmaya, dostlarına sadık kalmaya çağırırdım. Ardından Hz. Ömer'e sorar" o da, Ey Allah'ın sevgilisi onu giyer ve onunla insanları adaletle idare ederdim "dedi. Sonra Hz. Osman'a sorar Oda "Onu giyer ve onunla insanları edebe ve hayâya çağırırdım "der. Sonunda Hz. Aliye sorunca" Ya resulullah" onu giyer ve onunla insanları marifete davet eder ve kusurlarını örterdim "deyince efendimiz hırkayı Hz. Aliye verir. İllaki EDEP!
Cemal Çalışkan
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.