Varlığın özü hava, toprak, ateş ve sudur. Su hepsinden kuvvetli daha yıkıcı ve önlenemez gücünü gösteriyor. Önünde ateş de hava da taş da toprak da duramıyor. Çığırından çıkmış uğuldayarak gelir. Şehirlerin suyunu boşaltacağı yollar kapatılmış, yatağına binalar yapılmış, çevreye ihanet edilerek dengeyle oynanmış bedelini seller ağır ödetiyor. İhtiyacımız olan temiz su ve temiz havadır. Onu yapanlarda ağaçlar ve çimenlerdir.(alıntı)Çevreye zarar verirsen sen de zarar görürsün.
Çevre denince, canlıların yaşam alanlarına duyarlılık söz konusu olduğundan, İslam dini de yaşam alanlarını ve yaşayanları korumayı, dünyayı imar edenleri övdüğünden dolayı çevreyi korumak Müslümanın görevidir. Böylece her müspet şey dini görevdir. Peygamberimiz ve onun yolunu iyi anlayanlar her yeri ağaçlandırmayı ve yaşanabilir hale getirmeye çalışmışlardır. Anadolu'da önceleri evler bahçelerin içindeydi. Hatta şehirlerde böyleydi. Her şey ranta kurban edilmeden önce. Efendimiz savaşa gidenlere" savaşmayan Kadın, çocuk, din adamını öldürmeyin, ekili arazi ve ağaçların kesilmemesi ve zarar verilmemesi için emirler "vermişti. İnsanlar ve kelebekler böyle yerlere koşar ve yaşarlar.
Diyanet, her sene camiler haftası ilan eder, keşke bu haftaya çevre temizliğini de alsaydı. Camiler haftasından kasıt camiye cemaatin eli değsin, katkısı olsun. Çevresi temiz olmayan cami olur mu? Dinin asıl hedefi insan ve tabiat ahengini korumaktır. Sadece insanı koruyarak bu hedefe ulaşılabilir mi? Sadece cami temizliğiyle, İslam'ın hedefi olan temizlik gerçekleşmiş olmaz. Camilerin ağaçları kesilerek binalar yaparak halkın yeşilliklerini, hava alacak yerlerini daraltmak dinin gayesine uygun düşmez.
Birileri rant için ormanları kesiyor. Buna karşı çıkanlara kestiğimiz ormanın iki katını başka yerlere diktik diye cevap veriyorlar. Taksim'de ağaçların kesilmesine karşı çıkanlara hakaret ederek, kestiklerinden fazla ağaç diktiklerini söylüyorlar. Engel olanların ölümüne neden oldular. Bir şehir tabiatın ortasında kaybolmuyorsa, orada tabiata ve çevreye karşı bir zulüm var demektir. Ağaçları söküp başka bir yere diktiniz, orada yaşayan canlıları ne yapacaksınız?
Çevre konusunda hem dinimizde hem de atasözlerimizde çok sözler var. Fakat bir şeyin delilli olması bazı insanların kabul etmesine yeterli gelmiyor. Sanayileşen şehirlerde, halk ne kadar karşı çıkarsa çıksın, bazı zenginlerin çevreye zarar vermesine engel olamıyor. Arkasında iktidarlar var. Atasözlerinde "köy veya şehirde herkes kapısının önünü süpürse, şehir tertemiz kalır" Sitelerde oturanlar bu atasözünün gereğini yerine getiriyor mu? Efendimiz bir toplantıda" Sizden biri günde beş vakit nehirde yıkansa üzerinde pislik kalır mı? Hepsi hayır diye cevap verir. Çevreye duyarlı olanlar için bundan açık kanıt gerekir mi? Türkiye 50 yıl içinde sanayileşerek, enerji kaynaklarını çoğalttı. Medeniyet adına çevremizi ve geleceğimizi tehlikeye atarak bilinçsizde kirlettik. Enerji ihtiyacımızı karşılamak adına olur olmaz vadilere santırallar kurduk. Bunu yaparken de kanun nizam dinlemedi. Çünkü ilk planda fakirlikten kurtulmak vardı. Çevre kirlendi, ormanlar yeşiliyle yok oldu. Şehirlerimiz betonlaşma ve taşlaşmaya başladı. Gelişelim ama Sünni olmasın, gelişerek tekâmül ederek olsun, diyenlerin sesi kesildi. Sonra bu tahribatı tamir etmek için ayrıca para, zaman ve emek israfına meydan verildi.
Çevreye en büyük zararı savaşlar vermektedir. Yeryüzünü imar edecek olan kaliteli insanlar öldürülmekte, yurt ve yuvalarından uzak düşmekte, tabiat tahrip edilmektedir. Atom bombası sadece insanı değil, doğayla birlikte insanlığın geleceğini de hedef almaktadır. Çevre ile ilgili Kuranı Kerimde: [Allahın buyruklarına umursamaz hale gelen şu] insanların kendi elleriyle yapıp ettikleri sonucunda karada ve denizlerde çürüme ve bozulma başladı. Bu şekilde [Allah] belki[doğru yola] geri dönerler diye yaptıklarının bazı[kötü] sonuçlarını onlara tattıracaktır." buyurmaktadır. Günümüz teknolojinin gelişmesiyle ve tüketimin çılgınca artmasıyla toprağın ve suların kirletilmesine dikkatimizi çekmektedir. Koca koca tankerlerden sızan gazlarla ve atıklarla kirletilen topraklarımız ve içme sularımız yetmemiş gibi okyanuslar da tehlikededir. İnsanoğlunun hırsı yüzünden sularda, karalarda yaşayan canlıların bütün yaşamları tehlike altındadır. Sadece günümüzdeki canlılar için değil, gelecekteki canlılar içinde bu tehlike geçerlidir.
Bizler her şeyiyle batıya bağımlı olduğumuzu söyleriz. Fakat yeterince hem devlet hem de sivil örgütlerin çevre konusunda duyarlı olduğundan söz edemeyiz. Çevre temizliği denince yeşil bir çevre akla gelir. Her tarafı beton veya asfaltla kaplı olan bir yerin çevreyle uyumlu olduğundan dem vurulmaz. İnsanlar yorgunluklarını giderebilmek için yeşil bir ağaç gölgesi ararlar. Çünkü canlıların sağlıklı yaşayabilmeleri için yeşil mekan ve temiz suyun olması elzemdir. Bu nedenle yeşil denince aklımıza öncelikle ormanlarımız gelir. Ormanlar denince akla yağmur gelir. Yağmur yağınca yeryüzü yeşil olur.
Cemal Çalışkan
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.