İktidara yakın bir gazetede iki yazardan alıntı. "18 yaşındayım ve tabir caizse bu iktidarın çocuğuyum. Vatanın "bu ülke" için çok endişeliyim. Herkesin birbirini suçladığı şu günlerde gelim çuvaldızı kendimize batıralım. Artık başörtüsü üzerinden yürüyemeyiz." Diğeri " Ak parti, kaleminden vıcık vıcık yağ damlayan, dönek olarak bilinen bütün isimlerle ve yazarlarla ilişkisini kesmelidir. Basın ve Bürokrasiden bunları uzaklaştırmalıdır." Biri bayan diğeri erkek iki yazarın makul yazılarını paylaştım. Buna kimse hayır diyemez. Yağcı olanlara yazarlara göre, Ak parti dünya Müslümanlarının hamisiydi. Bu sebeple oyu düşürüldü. Ahmaklıktır.
Türk halkı geçmişi çok çabuk unutur. Halk olarak vur deyince öldür demeyi anlarız. Vur ama, biraz dinlemeyi hiç düşünmeyiz. Linç kampanyasına çok meraklıyız. Linç edilenin mazlum olmasına çoğumuz aldırmayız. Bu ölçüsüz zulümde dindar, dinsiz ve laik ortak olmakta birliktir.
Türkiye'nin konumu dünyanın çok hassas bir yerdedir. Her tarafımız tarihten tevarüs eden kıskançlık ve düşmanlıkla sarılıdır. Türkiye'yi temsil eden siyasiler bir süper devleti temsil edenler gibi dünyaya nizam vermeye kalkmamalıdır. Ülkemiz sıkıntıya sokulur. Bu yüzden İran'ın başına nelerin geldiğini biliyoruz. Onların petrol ve gaza sahip olmalarına karşılık bizim ne böyle bir şeyimiz ne de para yapan dünyanın zaruri ihtiyacı olan teknoloji üretebiliyoruz. Türkiye hiçbir şey satmasa kimse bundan zarar görmez. Bu neden Atatürk'ün "Yurtta sulh dünya da sulh" sözünün ihtiva ettiği siyaseti dış siyasette şiarımız olmalıdır.
Bizler, rahmet Menderes iktidar dönemini bir fiil yaşamadık. Duyduklarımız ve okuduklarımız var. Hiç kimseninim seçilmiş iktidarı yıkmak ve insanları adalet ölçülerine sığmaz şekilde cezalandırılması insanlık dışıdır. İhtilal yapanları muhafazakârlar ölçüsüz şekilde suçlarken, diğer tarafta yapanları gözü kapalı desteklemekteler. Hem ihtilal ortamını yaratanlar hem de ihtilal yapanların sorumluluğunu kabul etmek gerekir. Günümüzde yaşanılanları da dikkate alırsak her iki taraf hakkında daha makul seviyeye gelebiliriz.
AK Partinin son iktidarında nasıl bir güç zehirlenmesine sebep olduğuna hepimiz şahit olduk. İktidar birisine bir araba verdi. Buna eleştiri gelirse, araba ona yetmez "sana inat uçak veriyor" diyemez. Bu milletin verdiği vergiyi sorumsuzca ulufe dağıtmaktır. Bunlar ancak Hakan ve Padişahlık göstergesidir. Demek ki, güç kimde olursa olsun kontrol altına alınmazsa, hem güç sahibine hem de temsil ettiği halka zarar verir. İktidarın son döneminde bunu gördük. istemediği görevlileri, polis Akademisi ve Polis kolejini bile kapattı. Hırsızlıklarını deşifre eden emniyeti hallaç pamuğu gibi attılar. Hiçbir ihtilal döneminde devlet bürokrasiyle bu kadar derinden uğraşılmamıştır. Muhalif basın, iş adamı, basın ve sivil örgütler ölçüsüz cezalandırılmadı. Devlet ve hazine mallarının nasıl peşkeş çekildiğini gördük. ilk seçildiklerinde dönemde milletvekilleri lojmanlarını sattıranlar, sonradan vekiller için kıyaklık yaptıklarını gördük. Ölünceye kadar vergi vermeden silah ruhsatı, ilkokul mezunu vekile yeşil pasaportlar emekli yapılma ayrıcalığı ve yüksek maaşlar yapıldığını gördük.
Gelelim gezi konusuna, küçük bir grubun protesto gösterisini tiranların yaptığı konuşmalardan birini yaparak insanların sinir tellerine iğneleyerek bu gruba katılması olanağı olmayanların bile destek vermesine neden oldular. Emniyetin sert tutumuyla insanların canları telef edilmiştir. Normal bir demokrasi de bu olayları kimin kışkırttığı araştırır ve cezalandırılırdı. Ülkemizde böyle bir gelenek yoktur. Ölen halktansa mühim değil ölüm basitleşir. Bunu kışkırtanlar araştırılmadan hükümeti yıkma hadise gibi dışarıyı ve muhalifleri suç yüklenmiştir.
İktidara gelen siyasiler arkamda şu kadar oyum var, diyerek sanki yeni bir devlet kuruyor gibi önceki yapılanları kötüleyerek, doludizgin devleti değişime uğratması tehlikelidir. Millet, siyasete oyunu ülkeyi iyi yönetsin, yaşadığı sorunlara çözüm bulmasını ister. Eğitim dâhil Cumhuriyet'ten bugüne kadar yapılanları kötüleyerek, yıkarak devlet yönetilemez. Sadece bana oy verenlerin görüşünü dikkate alırım muhaliflerin görüşünü dikkate almam diyemez.
12 Eylül öncesi yaşananları unutup siyasileri sorgulamadan geçmişin bütün sucunu askerlere yıkmak vicdanlı olmaz. Askerlere kabahat bulanlar 17 Eylül 25 Aralıkta bu hırsızlıkları ortaya çıkaranların başına gelenleri düşünmelidirler. Suçsuz bürokratların ne hale geldiğini gördük. Hangi devlet görevlisi, iktidar sahiplerinin sucunu ortaya çıkarabilir? Adamları nasıl derdest edildiklerini hatta bu cezanın adamların hanımlarının ve çocuklarına bile ulaştırıldığını gördük. Askerlerin bir denge unsuru olması ülke için kötü olduğunu düşünmüyorum. Bu askerler 78 milyon milletin ortak evladıdır. Bu insanların milletine ve vatanına yanlış yapması düşünülemez. Bunlarda devlet bilgileri, sivillerde bulunanlardan daha fazladır. Bu bilgilere dayanarak siyasilere bazı önerileri olabilir. Siyasiler askerlerin görüşüne önem vermez bildiğimi okurum anlayışı olursa, bundan millet zarar görür. Askerlere daha makul olalım.
Cemal Çalışkan
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.