M. Emin Karabacak (Eğitimci Yazar)
İnsanoğlu yaradılış gereği korkunun kendisini doğuştan getirir. Korku, canlıyı uyaran ve kendini savunmasını sağlayan yararlı bir mekanizmadır. Çocuklarda rastlanılan korkuların yaklaşık %90'ı hatalı ve yanlış eğitimden kaynaklanmaktadır.
Korkunun içeriği kişiden kişiye ve toplumdan topluma değişmektedir. Ancak nelerden nasıl korkulacağını ise ona verilen eğitimle öğrenmektedirler. Bazı toplumlarda insanlar yılanlarla iç içe yaşarken, bizim toplumuzda yılanla yaşamak büyük cesaret istemektedir.
Çocukların korkuları; yaşlarına, seviyelerine ve bulundukları sosyal çevrelerine göre değişmektedir.
Bebekler; refleks olarak şiddetli seslerden korkarken, 2-3 yaşlarındaki çocuklar daha çok anneden ayrılma, aşırı gürültü, saç kestirme, banyo yapmak gibi şeylerden korkarlar.
Okul öncesi dönemdeki çocuklar; köpek, fare, yılan gibi hayvanlardan, karanlıktan ve yalnızlık gibi özelleştirilmiş şeylerden korkarlar.
Okul çağı çocukları ise daha çok cin, şeytan, peri gibi görünmeyen hayali şeylerle birlikte yıldırım, şimşek gibi ani ve şiddetli seslerden korkarlar. Bu çağdaki çocuklar; korku filmlerinden, korkutucu hikâyelerden, arkadaşlarının ve çevresindeki büyüklerin anlattıkları korkunç şeylerden diğerlerine göre daha fazla etkilenmektedirler.
Ergenlik çağı çocukların (özellikle de kızların) merak ve hayal kurma özelliklerinden dolayı korkuları diğer evrelere göre daha abartılıdır. Buna akran grubu ve çevresinden duydukları da eklenince çocuklarının korkuları işi içinden çıkılmaz hale getirir.
Çocukların içinde bulunduğu aile ortamı ve sosyal çevrenin değerleri, çocukların korkuların kaynağını oluşturacağından, çocuklar küçükken nelerle korkutulurlarsa büyüdükleri zamanda onlardan korkacaklardır.
"Allah sizi annelerinizin karnından bir şey bilmez halde çıkarmıştır." (Nahl,78
"Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar." (Buhârî, Cenâiz, 92)
Gazali çocuğun kalbini "Tertemiz, bomboş, saf her şeyi almaya kabiliyetli ve yöneltildiği her şeyi yapmaya meyilli" olarak ifade etmektedir.
Taşkörüzade ise çocuğun kalbini "Henüz şekil almamış, cilalanmamış demire benzer." demektedir.
Çocuklarda doğuştan Allah korkusu olmadığına göre anne babalar; çocuklara verilecek Allah kavramını korku faktörü olarak kullanmamalıdırlar. Allah kavramı soyut bir kavram olduğundan çocuklar anlamakta ve tasavvur etmekte zorluk çekeceklerdir. Hakkında hiçbir fikre sahip olmayan, tasavvur etmekte zorlandıkları konu hakkında korku yoluyla telkin edilirse ondan iyice korkacaklardır. Buna birde çocuğun olumsuz davranışlarını disipline etmek için "Allah cehennemde yakar!" "Allah taş eder!" "Allah çarpar!" gibi ifadeler çocukları korkularını daha da artıracaktır.
Evin küçük oğlu Emre, bir gün mutfakta yemek yapan annesine:"Anneciğim bu dünya da en çok anne-babamızı sevmeliyiz değil mi? diye sorar.
Anne de yemek yapmayı bırakır, iyi bir fırsattır diyerek çocuğu kucağını alır ve başlar anlatmaya: "Önce bizi en güzel şekilde yaradan Allah'ı, sonra bize dinimizi öğreten Peygamberimizi (s.a.v), daha sonra da bizim dünyaya getiren ve bizi büyüten anne babamızı sevmeliyiz." der.
Annenin bu sözü üzerine çocuk: "Ama ben Peygamber'i Allah'tan daha çok seviyorum." der.
Buna şaşırıp sebebini soran anneye çocuk: "Ben yaramazlık yaptığımda ya da yalan söylediğimde; Allah yaramazlık yapan ve yalan söyleyen çocukları cehenneminde yakar diyorsunuz ya. Hem Allah'ın cehennemi var; Peygamberin (s.a.v) ise cenneti var. Ben onun için Peygamberi (s.a.v) daha çok seviyorum" der.
Çocuğun anlattıkları aslında bizlerin çocuklara Allah'ı ve Peygamberi nasıl anlattığımızı ve onların bilinçaltlarını nasıl doldurduğumuzu göstermektedir. (Devam Edecek)
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.