Türkiye seçimini yaptı. Kabul edildiği ve alışıla geldiği gibi seçim sonuçları millet iradesinin en önemli göstergesidir ve "demokrasimizin" en belirleyici unsurudur. İşte buradan yola çıkarsak seçimden açık ara birinci olarak çıkmasına rağmen AKP oy kaybına uğrayarak "tek başına iktidar" olma avantajını kaybetmiş, CHP yine birinci parti olamadığı gibi göreli olarak gerilemiş, MHP durduğu yerde büyümesine rağmen bir kez daha iktidar alternatifi olamamış, en önemli gelişme olarak HDP kampanyası başarıya ulaşmış ve HDP barajı aşmıştır ve bu gelişme dengeleri değiştirmiştir.
%41 gibi ciddi bir oy olarak birinci olan partinin üzüldüğü, birbirleriyle çok farklı siyasi kimlik ve anlayışlarda olan ve birinci partinin epeyce gerisinde seyreden ikinci, üçüncü ve dördüncü partilerin zafer kazanmış gibi sevindiği, ekonominin ve istikrarın daha ilk günden sarsıldığı, "güçlü" görünmeyi başaramayan siyasi partilerin barajlara takılıp yerlerde süründüğü bu adaletsiz sisteme barajlı parlementer sistem deniyor. Bu sistemin "nimetlerini" bugünedeğin kısmen uzlaşı ve diyalog anlamında görmüşsek bile çok daha fazla olarak siyasi ve ekonomik kriz ve yozlaşma olarak olumsuzluklarını milletçe yaşadık. Parlementonun tıkanıp darbe ve vesayet tehdidinin büyüdüğü dönemleri özellikle 12 Eylül deneyiminden çok iyi biliyoruz. Koalisyon hükümetlerinin başarısızlığa uğrayıp bedelini halka ödettiği krizler de hafızalarımızda canlılığını koruyor.
Bu seçim, sonuçlarıyla birlikte adil, güvenli bir huzur ortamı ihtiyacını ortaya çıkarmış; çıkan sonuç bütün siyasi partilere dayatmasız istikrar seçeneğini oluşturmaları, bu konuda samimi ve özverili davranmaları noktasında sorumluluk yüklemiştir. Sadece seçim sonuçları değil, bu sonuçların ekonomi üzerinde yarattığı belirsizlikten kaynaklı ilk günden etkisi hissedilen gelişmeler bile; temel noktalarda birleşme sorumluluğunun ne derece önemli olduğunu göstermektedir. Zor günlere giriyoruz. Bu günlerde yapılacak bir siyasi hatanın bedelini toplum öder, faturasını da bu hatayı yapan siyasi aktörlere keser.
Milli iradesini sandığa yansıtan seçmen aslında Türkiye'yi başkanlık sistemi tartışmasına doğal olarak sokmuş bulunuyor. Parlementer sistemin beşiği sayılan Avrupa ülkelerinde bile ülkelerin özgün koşullarına uygun başkanlıklar denenirken ve G20 ülkelerinin bir çoğu başkanlık sistemiyle yönetilirken Türkiye için de sandık bu değişim ve dönüşümün sağlıklı bir şekilde gerçekleşebilmesi için siyasete yeni model arayışı, uzlaşı ve diyalog görevi yüklemiştir. Bu tablo bir taraftan coşkuyla bir taraftan endişeyle karşılanıyorsa diğer bir taraftan ise önemli bir fırsat olarak değerlendirebilir. Türkiye, demokrasinin çıtasını bir kat daha yükselterek, ülkenin ve devletin bütünlüğü içerisinde, hukuğu temel alan bir başkanlık seçeneğini yeni ve milli bir anayasa ile hayata geçirebilir. İyimser senaryo budur. Daha karamsar senaryo ise ilk günden yönetim krizi ve ekonomik olumsuzluk tablosuyla karşı karşıya kalınmasıdır. Olması gerektiği gibi "öfkeyi yenebilen" bir uzlaşı ve "dediğim dedik" biçiminde olmayan bir "istikrarlı yönetimi" aynı anda tesis etmeye siyasi partilerin pek yanaşmamasıdır. Sözümona bir araya gelmeyi başarsalar bile kısa zamanda yeniden ayrışacakları önceki koalisyon deneyimlerimize bakılarak kolayca öngörülebilir. Bu senaryo gerçeğe dönüştüğü takdirde Türkiye'nin ufkunda yeni bir erken seçim olduğunu da söyleyebiliriz. Siyasi partiler düğümü çözemezse, millet düğümü o takdirde çözer. Seçim tablosuyla ortaya çıkan kargaşa ve belirsizliği sağduyulu bir biçimde ortadan kaldırmaya dönük yapıcı adımlar atanlar yeni dönemin ve yeni sistemin mimarları olacaktır. İçinden geçtiğimiz bu kritik dönem millet açısından karar dönemi olacaktır.
Netice itibariyle Türkiye sistemsel sorunlarla karşı karşıyadır. Yıkmak kolay yapmak zordur. Ve yapmayı beceremeyenler aslında yıkamazlar. Seçim sonuçlarını hiç kimse tek taraflı olarak değerlendirmesin; evet sandık iradesi "baskıcı" tutuma ciddi bir ikazda bulunmuştur ancak bir gerçek daha anlaşılıyor ki sorunları çözemeyen, yeni atılımlar yapamayan "öfke dayanışması" uluslararası destek bulsa bile memleketi yönetmeyi beceremeyecektir.
ÖMÜR ÇAKMAK
8 Haziran 2015
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.