Annemizden doğduğumuz andan itibaren öğrenerek tutunuruz hayata, öğrenerek tutarız hayatı. Öğrenmek, öğrenebilmek âdemoğluna ölümden sonraki verilmiş en büyük mucize olsa gerek. Çünkü biz sadece bizlere öğretileni değil öğretilmeyeni istemeyi de biliyoruz.
Sosyologlar, pskikologlar, norologlar falan filan bütün bilim adamları insan beynini türlü türlü şeylere benzetirler. Ben ise ateşe benzetirim; doğarken bir kıvılcım ile tutuşan bir ateş. Günümüz eğitim sisteminde doğan her çocuk 5-6 yaşına gelinceye kadar en önemli öğretim görevlisi olan ailenin verdiği bilgi ve beceriye sahiptir. Bu sürece ben ateşi tutuşturma süreci diyorum. Arazide ateş yakanlar iyi bilir ki önce en küçük dal parçaları ve hatta mümkünse ot parçacıklarını yakarız ki alevin sürekliliğini sağlayacak kalın dalları tutuştursun. İşte bu çalı çırpı süreci olmazsa olmazdır. Ben anaokulu okumadığım için bu süreç hakkında yazacak çok fazla bir sözüm yok. Sadece şu an anaokuluna giden oğlumun okulda öğrendiği bilgi ve değerleri kimi zaman bağırarak kimi zaman kulağıma fısıldayarak da olsa anlatırken yaşadığı heyecanın ve sevincin eşiz lezzetini tatmama vesile olan öğretmenimize çok teşekkür ederim.
İlk ve ortaokulumu dere ilköğretim okulunda okudum. 5 yıllık ilköğretim süresince Mustafa SAĞLAM Ali TANRIVERDİ, Ali UÇAR, Hacı Ahmet TAŞAN (merhum) öğretmenlerimizin emeği geçti. Bazen ilkokulda 3 öğretmen değiştirmenin olumsuz etkileri olduğunu düşünsem de bazen de bu öğretmen çeşitliliğinin bilgi ve öğrenme yolu çeşitliliğine sebep olduğunu düşünüyorum. O günlere dair hafızamda kalan Mustafa Sağlam’ın çaldığı mandolin aletinden başka bir şey değil. Beynimdeki ateş gün be gün büyümektedir.
Orta öğrenimde ise şekilsiz şimalsiz benim dahi çok zor okuduğum yazımı düzeltmeye çalışan Türkçe Öğretmenim Meliha ABAYHAN, sınavdan 60 not aşağısı alanlara ceza veren Fen bilgiSİ Öğretmenim Mustafa AKKUŞ ve mülayim tavrı ile matematik öğretmenim Avni OĞUZa teşekkür ederim Bu süreçte gayet inat bir öğrencilik hayatım olduğunu inkâr edemem. Bu nedenle bu öğretmenlerimin beynimdeki yanan ateşe attıkları odunları ben kabul etmek istemesem de bana kabul ettirme çabalarından dolayı tekrar teşekkür ederim.
Ve lise.. Benim öğrenim sürecimin dün gibi hatırladığım anlar… Köyden indim şehre; ergenlik var başa bela, güzel kızlar var ha keza, okuyup ne yapacaksın bu arada. Okuyanların hali ortada, bir sürü diplomalı işsiz. Okuduklarımdan, dinlediklerimden hiçbir şey anlamıyordum, nedeni galiba dışarısının okuldan daha zevkli ve eğlenceli olması idi. Ya da kapasite meselesi. Ya da doğru kişiyi bulamama. Her neyse sene 1996 ve benim ilk dönem karnesinde 11 tane zayıf not var ki bunların 9 tanesi sıfır. Mekanı cennet olsun resim dersi hocamı çok severdim Abdullah ORHAN merhumun derslerini can kulağı ile dinler çizimlerini gözlemlerdim. Yani resim dersim iyiydi sadece. Eve korka korka götürdüğüm o karnenin hediyesi olarak babamın bana çektirdiği taze gübrelerin değerini çok sonra anladım.
Nasıl olduysa ben lise 2. Sınıfa geçtim. Celalettin Vatandaş hocamız vardı sosyoloji dersimize giren. Esasında çok emeği yok bizde, derse girer anlatır anlatır masasında kitap okumaya devam ederdi. Ama ilk defa bir öğretmen “ben senin farkının farkındayım” demişti. O nedenle bende yeri ayrıdır. Celalettin hoca gitti yerine Erhan Oral hocam geldi. Bana mantık sınavlarında hep sıfır vermiş olsa da 16 yaşındaki ergenlerin beklediği ve hep hissetmek istediği “artık sizde bir bireysiniz” kabul edilmişliğini tattıran insan. “bir şeyler başarabilirim” öz güvenini veren insan. Rehberlik ve sosyal bilimler öğretmenimizdi kendisi. Descartes diye yazılıp Dekart diye okunan ismi olan filozofun o meşhur sözünü “düşünüyorum o halde varım!”ı öğreten insan.
Ve Emine SARACOĞLU….Bozkır Lisesi mezunu tüm hemşehrilerimin üzerinde emeği olan büyük öğretmen.Yalan yok onun derslerinden de hep zayıf alırdım ama onu daha bir ayrı severdim. Öğrencilerine bazen bir abla bazen bir anne şefkati ile yaklaşan o güzide insan. Beni olduğum gibi kabul edip, olanın en iyisini yetiştirmeye çalışan insan. Değerli öğretmenim size ne kadar teşekkür etsem azdır. Bu gün ben bir özgüvenle bu okuduğunuz satırları yazabiliyorsam sizin bana olan güveninizin eseridir.
Okul bitti bitmesine de öğretimin sadece okulda olmadığını ve ilimin sadece bilim olmadığını öğrendim ben Baki GÖK’ten. Yaşadığı ortamı güzelleştirmeyi bir çiçeği şefkatle sevip onunla konuşmayı öğrendim.
Velhasıl kelam eğitim hayatım sürecince ismini saydığım değerli öğretmenlerim başta olmak üzere aflarına sığınarak isimlerini atladığım tüm değerli öğretmenlerimin öğretmenler gününü kutlar saygılar sunarım.
HÜSEYİN DUMRU 24-11-2015
,
Sosyologlar, pskikologlar, norologlar falan filan bütün bilim adamları insan beynini türlü türlü şeylere benzetirler. Ben ise ateşe benzetirim; doğarken bir kıvılcım ile tutuşan bir ateş. Günümüz eğitim sisteminde doğan her çocuk 5-6 yaşına gelinceye kadar en önemli öğretim görevlisi olan ailenin verdiği bilgi ve beceriye sahiptir. Bu sürece ben ateşi tutuşturma süreci diyorum. Arazide ateş yakanlar iyi bilir ki önce en küçük dal parçaları ve hatta mümkünse ot parçacıklarını yakarız ki alevin sürekliliğini sağlayacak kalın dalları tutuştursun. İşte bu çalı çırpı süreci olmazsa olmazdır. Ben anaokulu okumadığım için bu süreç hakkında yazacak çok fazla bir sözüm yok. Sadece şu an anaokuluna giden oğlumun okulda öğrendiği bilgi ve değerleri kimi zaman bağırarak kimi zaman kulağıma fısıldayarak da olsa anlatırken yaşadığı heyecanın ve sevincin eşiz lezzetini tatmama vesile olan öğretmenimize çok teşekkür ederim.
İlk ve ortaokulumu dere ilköğretim okulunda okudum. 5 yıllık ilköğretim süresince Mustafa SAĞLAM Ali TANRIVERDİ, Ali UÇAR, Hacı Ahmet TAŞAN (merhum) öğretmenlerimizin emeği geçti. Bazen ilkokulda 3 öğretmen değiştirmenin olumsuz etkileri olduğunu düşünsem de bazen de bu öğretmen çeşitliliğinin bilgi ve öğrenme yolu çeşitliliğine sebep olduğunu düşünüyorum. O günlere dair hafızamda kalan Mustafa Sağlam’ın çaldığı mandolin aletinden başka bir şey değil. Beynimdeki ateş gün be gün büyümektedir.
Orta öğrenimde ise şekilsiz şimalsiz benim dahi çok zor okuduğum yazımı düzeltmeye çalışan Türkçe Öğretmenim Meliha ABAYHAN, sınavdan 60 not aşağısı alanlara ceza veren Fen bilgiSİ Öğretmenim Mustafa AKKUŞ ve mülayim tavrı ile matematik öğretmenim Avni OĞUZa teşekkür ederim Bu süreçte gayet inat bir öğrencilik hayatım olduğunu inkâr edemem. Bu nedenle bu öğretmenlerimin beynimdeki yanan ateşe attıkları odunları ben kabul etmek istemesem de bana kabul ettirme çabalarından dolayı tekrar teşekkür ederim.
Ve lise.. Benim öğrenim sürecimin dün gibi hatırladığım anlar… Köyden indim şehre; ergenlik var başa bela, güzel kızlar var ha keza, okuyup ne yapacaksın bu arada. Okuyanların hali ortada, bir sürü diplomalı işsiz. Okuduklarımdan, dinlediklerimden hiçbir şey anlamıyordum, nedeni galiba dışarısının okuldan daha zevkli ve eğlenceli olması idi. Ya da kapasite meselesi. Ya da doğru kişiyi bulamama. Her neyse sene 1996 ve benim ilk dönem karnesinde 11 tane zayıf not var ki bunların 9 tanesi sıfır. Mekanı cennet olsun resim dersi hocamı çok severdim Abdullah ORHAN merhumun derslerini can kulağı ile dinler çizimlerini gözlemlerdim. Yani resim dersim iyiydi sadece. Eve korka korka götürdüğüm o karnenin hediyesi olarak babamın bana çektirdiği taze gübrelerin değerini çok sonra anladım.
Nasıl olduysa ben lise 2. Sınıfa geçtim. Celalettin Vatandaş hocamız vardı sosyoloji dersimize giren. Esasında çok emeği yok bizde, derse girer anlatır anlatır masasında kitap okumaya devam ederdi. Ama ilk defa bir öğretmen “ben senin farkının farkındayım” demişti. O nedenle bende yeri ayrıdır. Celalettin hoca gitti yerine Erhan Oral hocam geldi. Bana mantık sınavlarında hep sıfır vermiş olsa da 16 yaşındaki ergenlerin beklediği ve hep hissetmek istediği “artık sizde bir bireysiniz” kabul edilmişliğini tattıran insan. “bir şeyler başarabilirim” öz güvenini veren insan. Rehberlik ve sosyal bilimler öğretmenimizdi kendisi. Descartes diye yazılıp Dekart diye okunan ismi olan filozofun o meşhur sözünü “düşünüyorum o halde varım!”ı öğreten insan.
Ve Emine SARACOĞLU….Bozkır Lisesi mezunu tüm hemşehrilerimin üzerinde emeği olan büyük öğretmen.Yalan yok onun derslerinden de hep zayıf alırdım ama onu daha bir ayrı severdim. Öğrencilerine bazen bir abla bazen bir anne şefkati ile yaklaşan o güzide insan. Beni olduğum gibi kabul edip, olanın en iyisini yetiştirmeye çalışan insan. Değerli öğretmenim size ne kadar teşekkür etsem azdır. Bu gün ben bir özgüvenle bu okuduğunuz satırları yazabiliyorsam sizin bana olan güveninizin eseridir.
Okul bitti bitmesine de öğretimin sadece okulda olmadığını ve ilimin sadece bilim olmadığını öğrendim ben Baki GÖK’ten. Yaşadığı ortamı güzelleştirmeyi bir çiçeği şefkatle sevip onunla konuşmayı öğrendim.
Velhasıl kelam eğitim hayatım sürecince ismini saydığım değerli öğretmenlerim başta olmak üzere aflarına sığınarak isimlerini atladığım tüm değerli öğretmenlerimin öğretmenler gününü kutlar saygılar sunarım.
HÜSEYİN DUMRU 24-11-2015
,
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.