Geçtiğimiz hafta nüfusumuzun yine azalmasına hiç şaşırmadık demiştim. Şaşırmadık çünkü artık üreten bir Bozkır yok, tüketime dayalı bir Bozkır var demiştik. Bozkır'ı kalkındıran köylerimizdi, bunu kimse inkar edemez. Ekonomiyi canlandıran iki unsurdan birisi köylümüz diğeri de Avrupa'dan gelen gurbetçilerimizdi. Köylümüz üretemediği daha doğrusu ürettiğini hakkettiği gibi satamadığı için ve daha bir çok sebepten terk etti yurtlarını, gurbetçilerimiz ise artık dördüncü nesile döndü ve onların Bozkır'la çok fazla bağları kalmadığından, eskisi gibi ekonomiye can veremiyorlar. Böyle olunca ekonomi gittikçe daralıyor Bozkırda…
Sorunun ne olduğunu az çok biliyoruz ama çözüm ne derseniz aklımızın erdiği kadar görüp bildiklerimizi paylaşalım, belki bir gün birinin aklına yatar, kim bilir… Birkaç yıl önce bir programda denk gelmiştim. Ege bölgemizde bir köy anlatılıyordu. Köyün gençleri köyü terk etmeye, şehirlerde asgari ücretlerle iş aramaya ve çalışmaya başlamışlar. Bizim durumumuzda bir köy yani… Köyün büyükleri bu duruma çare aramaya başlamışlar ve sonunda Ege Üniversitesinin bir projesine rastlamışlar,tamamen doğal ürün yetiştirme üzerine bir çalışmaya talip olmuşlar. Üniversiteden hocalar gelmişler, köyün yapısını, ekolojik durumunu incelemişler.Yaşlılarla konuşmuşlar,eskiden ne yetişirdi, nasıl yetiştirilirdi, ne zaman ekilirdi biçilirdi her şeyi soruşturmuşlar. Civar köylerden hiç ilaç değmemiş anam babam işi tohumları toplayıp bunları kendi bünyelerinde filizlendirmişler. Bir süre sonra bu fideleri kendi denetimleri ile köylüye dağıtmışlar. İlaçlara gübreye alışmış tarlaları bahçeleri arındırmışlar. Köyün yaşlılarıyla istişareleri de devam etmiş. Tamamen ilaçsız, suni gübresiz doğal ürünler yetiştirmişler. İnternet üzerinden reklamlar yapmışlar. Sonuç ne olmuş dersiniz? Yakın çevrelerden İllerden akın akın insanlar gelmeye başlamış,tarladan bahçeden kendi elleriyle yiyeceklerini toplamayı çok sevmiş insanlar. Doğal yumurta, süt ve süt ürünleri derken işi büyütmüşler. Özellikle hafta sonları köy şehir merkezi gibi oluyormuş. Gelen giden çok olunca gözleme evleri, doğal reçeller, kışlık gıdalar pazarıda kurmuşlar. Çocuklarına köy hayatını anlatmak yerine, yerinde göstermek isteyen ana babalar hafta sonları soluğu köyde almaya başlamış. İhtiyaç olunca bazı köylüler evlerine tadilat yaptırıp pansiyon olarak kiraya vermeye başlamışlar, ama tadilat dediysek öyle lüks işler değil, bildiğin yer yatağı temiz banyo… Köye doğal erzak almaya gelenler köyün kültürel yapısına da katkı sağlıyorlarmış. Böylece bir çok genç şehirlerde üç kuruşa çalışmak yerine köyüne dönmüş. Gençler dönünce ana babaların yüzü gülmüş,ürettikçe ve emeklerinin karşılığını aldıkça gençlerin yüzü gülmüş. "Bizim köyde kavga dövüş olmaz" dedi bir amca "ama eskiden çok olurdu, her şey kıttı, iş güç yoktu, fesatlık çoktu ama şimdi kimsenin diğeriyle uğraşacak zamanı yok, herkes işinde gücünde" diye anlattı.
Programı sonunda yakaladığım için köyün adını alamadım ama Ege bölgesi olduğu kesindi. Eminim birileri koşturup bir şeyler yapmak için çırpınırken o köyde de "aman sana ne, sen mi kurtaracaksın köyü" demiştir. Birileri eminim "deli bunlar" demiştir. Birileri "olmayacak işe amin diyorlar, hiç akıl yok bunlarda" demiştir. Eminim birileri ağzını doldura doldura "OLMAZ O İŞ BOŞUNA UĞRAŞMAYIN" demiştir. Ama yine birileri yılmamış, düşmüş işin peşine ve o gün olmaz diyenleri bile mutlu eden sonuca ulaşmış. Bu proje iki günde de olup bitmedi tabi ki kim bilir kaç yıl kaç ay uğraştılar çabaladılar da sonuca ulaştılar.
Biz neden yapamayalım ki,doğal ürünler son yıllarda özellikle çocuklu ailelerin arayıpta bulamadığı bir şey. Marketlerde doğal ürün adı altında satılanlara da güvenmiyor çok kişi ve büyük bir Pazar oluştu bu konuda… Belki bir gün bir köyümüz çıkar, bu işe bir el atalım der, neden olmasın ki… Hayal etmekle başlar her şey…Biz fikrimizi ortaya koyalım da alan alsın…
Geçen hafta yazımızda neden olmasın demiştik. Devam edelim o zaman… Yine geçtiğimiz hafta bir ekonomi programında izledim, yine bir ege köyünden bahsediliyordu. Muğla Bademli köyü, bu köyde geçen hafta bahsettiğim köy gibi tükenmek üzereyken fidancılığa başlamış ve kooperatifleşerek güçlenmişler. Üniversiteden destek almışlar ,yılmamışlar ve fidancılık işini en ince ayrıntısına kadar öğrenmişler. Şimdi yurt dışına bile fidan satıyorlarmış. Köyün göçü tersine dönmüş ve yüzler gülmeye başlamış. Şimdi diyeceksiniz ki "iyi de bizim fidancılıkla ne alakamız var." Ben de diyorum ki neden olmasın. Fidan olmadı mı başka ürünlerimiz var bizim onları pazarlayalım. Yine diyeceksiniz ki kim kaldı ki üreten, kiminle yapacaksın? Ümit her zaman vardır, belki birileri çıkıp "bir denesek ölürmüyüz" der diye çabalıyorum. Henüz köylümüz tükenmeden, köyler tam olarak boşalmadan bir umut var diyorum.
Mesela eskiden patates deyince Sorkun ve Baybagan gelirdi aklımıza, İlçemize yettiği gibi ilçe dışında oturanlar da başka yerden patates almazlar alsalar da yiyemezlerdi. Sonra üretici emeğini alamayınca, Pazar daralınca ekip dikmez oldular,koca tarlalar bahçeler boş bırakıldı. Geçen hafta bir yakınım yalvar yakar üç beş kiloda olsa bana Sorkun patatesi bul diye aradı. Orada patates yokmu dediğimde "olmaz mı hem de sudan ucuz ama yiyemiyoruz,bir pişirimlik de olsa bul ne olur bir kere yesem sanki tüm hastalıklarıma şifa olacak" dedi. Araştırdık üç beş kiloyu zor bulduk, sebebi belli, herkes kendi yiyeceği kadarını ekiyor artık. Halbuki köylümüz birleşse birileri ön ayak olsa, kooperatifleşilse ve doğal üretim reklamlarımız yapılsa, hem çiftçinin emeği karşılanır hem göç biraz da olsa durdurulabilinir. Hayal mi diyorsunuz, belki de hayal etmekle başlar her şey kim bilir…
Bir zaman mantarcılık başlamıştı ilçemizde, üretenlerin dediğine göre çok kolay bir işmiş,ürettiklerini satanlarda memnundu ancak tek başına nereye kadar gidebilirlerdi ki gidemediler de zaten… Demek ki bir potansiyel var bu konuda, yapmamız gereken ise teşvik etmek, yüreklendirmek ve dahası kooperatifleşerek birlik olmak. Burnumuzun dibinde Korualan kirazıyla dünyaya ün salabiliyorsa biz neden cevizimizle, patatesimizle, çileğimizle, mantarımızla, balımızla bu işi yapamayalım… Yapamamamızın, başaramamamızın tek sebebi tek tek mücadele etmeye çalışmamızdan kaynaklanmıyor mu? Bakın dünyaya, bakın ülkemizde başarılı olan yerlere, illa birlik olmuşlar, illa el elele vermişler de bu hale gelmişler. Biz neden başaramayalım ki…
Konuşması kolay falan demeyin,hiçbir şey kolaylıkla olmuyor, hiç kimse diğerine "al bu senin" demiyor,mücadele etmeden koşturmadan elele vermeden kimse başarıya ulaşamıyor.İlla zorlukları olacak, karşı çıkanlar olacak ama önemli olanda bu dirençleri kırıp başarmak değil mi?Bu konuları yetkili kişilerin konuşması ,düşünmesi, harekete geçmesi için gündeme getiriyoruz. Kim bilir belki birisi çıkıp NEDEN OLMASIN der…. Neden olmasın…
Filiz Kılınçel
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.