Geçtiğimiz hafta dünya kadınlar gününü kutladık. Bu çerçevede ülkemizde çeşitli etkinliklere şahit olduk. Bir günlüğüne herkes kadın haklarından, eşitlikten, kadınlara yapılan baskılardan bahsetti, paylaşım sitelerinde "kadınlar çiçektir" türü yazılar dolaştı. Sonra hepsi bitti, günün sonunda değişen hiçbir şey olmadı. Kadın yine ezilmeye, yok sayılmaya, namus yükünü taşımaya devam etti, edecekte… Bir günde bir şeylerin değişmesini beklemek saflık olur tabi ki ama bugün atılacak adımlar yarının kadınlarına huzuru ve özgürlüğü getirebilir." Ne yapabiliriz, bütün güç erkeklerde, bizim elimizden ne gelir" diyorsanız , kadınlarımıza şunu hatırlatmak isterim ki o erkekleri de bir kadın yetiştirmedi mi? Geçen hafta yazımıza "Eğitim evde başlar" başlığı attığımızı hatırlatmak ister, yeniden okunmasını tavsiye ederiz. Bugün kadınlarımızın şikayet ettiği ne varsa evde kendi eliyle yaptığını görmesini sağlamaya çalışıyorum. Bunu örnekle açıklamaya çalışayım;
Siz hiç toplumda yaşı kaç olursa olsun oğlunun sevgilisi olduğunu saklayan, konu komşu duymasın diye tedirgin olan bir anne gördünüz mü? Ben hiç görmedim, aksine küçücük çocuğunun arkadaşlık duygularını bile başka yerlere çeken, " bakın bizim oğlan bu yaşta başladı çok hızlı olacak" diye böbürlenen çok anne gördüm. " Bizim oğlan çok hızlı, okulun ilk günü sevgili yapmış" diye sevinen çok babada gördüm. Ama aynı şeyi kızı için düşünmek şöyle dursun, imasına bile tahammül edilemeyeceğini de hepimiz biliyoruz. Daha ilk okulda ailesinin bu türlü böbürlenmelerine maruz kalan çocuk, daha arkadaşlık dostluk duygularını öğrenemeden, kendisine gülümseyen her kızın ona aşık olduğunu, çevresindeki her kızın kendi amaçlarına hizmet için yaratılmış varlıklar olduğunu düşünmeye başlıyor. Evde bir kız kardeş varsa önce onu baskılamaya başlıyor, çünkü etrafında herkesin kendisi gibi olduğunu biliyor ve bu düşünce onu çıldırtıyor. Kimse dışarıdaki kızların da birilerinin kardeşi olduğunu düşünmüyor. Evde baskı altına alınan kız kardeşin dışarıda gülümsemesi, gezmesi , eğlenmesi fikri bile evin erkeklerini deli ediyor. Çünkü bilinçlerine kazınan dışarıda gülümseyen, eğlenen kız kötü imajının kendi kızları ve kardeşleri içinde geçerli olduğunu biliyorlar. Tüm bu baskılarla yetişen kızlarımız gülmenin eğlenmenin suç olduğunu düşünüp, kendilerini toplumdan geri çekiyorlar ya da çektiriliyorlar. İşin kötüsü bunu o kadar çok içselleştiriyorlar ki gülüp eğlenen, gezip tozan hemcinslerini de yaftalama işini ilk kadınlar yapıyor.
Erkek evlendiğinde aynı kuralları eşi içinde uyguluyor, "yalnız çarşıya çıkma laf olur, tek başına gitme asılırlar, gülme eğlenme selam verme, konuşma…" gibi baskılar eşlere de yapılmaya başlıyor, çünkü kendisi çarşıda dolaşan bir kadının arandığını, kendisine selam veren bir kadının zarf attığını düşünüyor. Bir tanıdığıyla konuşan her kadının o adamla ne işi olduğunu düşünüp, kendi zift akan fikirlerini kap kara düşüncelerini aklından geçiriyor ve maalesef öyleleri var ki bunları düşünceden geçirmekle kalmayıp gerçekmiş gibi yaymaya başlıyor. Kendi kızını kardeşini kendisi gibi adamlardan korumaya çalışırken, başkalarının kızlarının kardeşlerinin kendisine hak olduğunu düşünüyorlar. İşte bu düşünceler yüzünden kadın toplumdan çekiliyor, aşağılanıyor, horlanıyor, dövülüyor, öldürülüyor.
Uzun lafın kısası eğitim evde başlıyor ve bugün annelerin ektiğini yarın tüm toplum biçiyor. Namus sorumluluğunu sadece kadınlara yükleyerek kendilerini bu sorumluluktan muaf tutan erkekleri de, kadını eşya olarak görenleri de, kadını sadece cinsel bir obje olarak görenleri de yetiştirenler hep kadınlar değil mi? Boşuna demiyoruz eğitim evde başlar diye… Ne zaman kadınlar bu sorumluluğun farkına varacaklar ve oğullarına kızlarına önce insan olmayı öğretecekler, işte o zaman yavaş yavaş da olsa düzelmeye başlayacağız.
Filiz Kılınçel
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.