Milliyetçi Hareket Partisi Genel Sekreter Yardımcısı ve Konya Milletvekili Sayın Mustafa KALAYCI'nın, Plan ve Bütçe Komisyonunda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Bütçe görüşmeleri esnasında yaptığı konuşmasında şu konuları gündeme taşımıştır.
Millî bir madencilik politikası ve stratejisi oluşturulmalıyız.
Madencilik sektörünün ülke kalkınmasındaki önemi fazla miktarlarda üretilip yurt dışına ham madde olarak satılıp döviz elde edilmesinde değil, yerli sanayiye düşük maliyetle ve kaliteli girdi sağlamasındadır. Ülkemizi madencilikte ham madde üretip satan bir kaynak ülke olmaktan çıkarıp, sanayiyle entegre olmuş, dünya pazarlarında katma değeri yüksek, uç ürünlerde söz sahibi bir ülke konumuna getirmek ana hedefimiz olmalıdır.
Başta bor, soda, krom, mermer, demir gibi madenlerin üretimleri ile bunları uç ürünlere dönüştüren sanayi sektörü bir bütün olarak düşünülmeli, planlamalar bir bütün olarak yapılmalı, bu kapsamda millî bir madencilik politikası ve stratejisi oluşturulmalıdır.
Madencilik sektörünün millî gelirdeki payı, binde 8 gibi son derece düşük bir düzeyde.
Madencilik sektörü ülke ekonomisi açısından taşıdığı büyük önemine rağmen, bugün millî gelir içerisindeki payı binde 8 gibi son derece düşük bir düzeydedir. Madencilik ürünleri, demir-çelik, metalürji, seramik, kimya, cam, boya, enerji, döküm, çimento gibi birçok sektörde birincil ham madde girdisi olarak kullanılan madenlerimiz vardır. Madencilik sektörünün girdi sağladığı sektörlerde birincil ürün bazında yarattığı hasılanın millî gelir içerisindeki payı yaklaşık yüzde 5 civarında olup bu da sektörün ekonomideki gerçek boyutunu ortaya koymaktadır.
Üretimi artırmak için devletin aldığı vergileri düşürmesi gerekiyor.
Madencilik ürünleri üretimini artırmak, şirketlerin üretim maliyetlerini düşürmekten geçmektedir. Bunun için ucuz finansman imkânları, teknolojiyle üretim yapmak ve devletin aldığı gelir vergisi, devlet hakları ve harçları düşürmek önemli faktörlerdir.
Tamamen ülkemiz öz kaynaklarını kullanan madencilik ve doğal taş sektörüne yeterince destek ve teşvik sağlanmalıdır. Gerekli desteklemeyle ülke ekonomisi için önemli katkılar sunacağı açıktır. İthal zorunluluğu olan madenlerde arz güvenliğini sağlamak amacıyla özel sektörün Türk cumhuriyetleri başta olmak üzere, yurt dışında yatırım yapması desteklenmelidir.
AR-GE faaliyetlerine daha fazla kaynak ayırmalıyız.
Altın, toryum, bor ve benzeri kıymetli madenlerin işlenmeden, cevher olarak satılması yerine, yüksek ileri teknoloji kullanılarak katma değerli, yeni ürünlere dönüştürme suretiyle satılması, bu amaçla AR-GE faaliyetlerine daha fazla kaynak ayrılması gerekmektedir.
Sektörde kayıt dışılık önlenmeli.
Arama faaliyetlerine tahsis edilen kaynaklar artırılmalı ve özel sektörün arama faaliyetlerine girmesini sağlayıcı tedbirler alınmalıdır. Arama ve işletme faaliyetlerinde teknoloji transferine önem verilmelidir. Üretim maliyetlerini düşük tutmak amacıyla, kabul edilebilir madencilik tekniklerinden ve mali denetimden uzak bir şekilde faaliyet gösteren maden işletmeleri yakın takibe alınmalı, sektörde kayıt dışılık önlenmelidir.
Ülke olarak, Güneş ve rüzgâr enerjisi potansiyelini yeteri kadar kullanamıyoruz.
Yenilenebilir enerji alanında özellikle güneş ve rüzgâr enerjisi Türkiye ekonomisi açısından önemli fırsatlar sunmaktadır. Avrupa'nın en yüksek güneş enerjisi potansiyeline sahip ülkelerinden biri olan Türkiye, bu potansiyelinin çok düşük bir oranını üretime yönlendirebilmektedir.
Mart ayında bu ihale yapılmıştı. Basında da sizin Karapınar'da yaptığınız açıklamalar yer aldı. Ne tarafından bakarsak bakalım, gerçekten çok önemli, ülke ekonomisi için çok büyük önem arz eden bir proje.
ü YEKA projesiyle 1,3 milyar doları aşan bir yatırım gerçekleşecek.
ü megavat kapasiteli güneş enerjisi santrali kurulacak, "güneş tarlası" diyoruz biz Konya'da buna.
ü 1.500 kişilik istihdam sağlanacak ki ilk 500 megavatta yüzde 60, ikincide yüzde 70 yerleşme öngörülüyor.
Bu yatırım niye Konya'ya yapılmıyor?
Ağustos ayında basınımızda, ulusal basında genel olarak bir haber yer aldı, diyor ki: "İlk yerli güneş paneli fabrikası Ankara'ya kuruluyor." Açıklamayı yapan da bu ihaleyi alan yerli firmamızın enerji grup başkanı. İşte "450 milyon dolar yatırım maliyeti bulunan, Türkiye'nin ilk entegre yerli güneş paneli üretim fabrikası ile AR-GE tesisi için prensipte mutabakat sağladıkları Başkent OSB yönetimiyle tesisin kurulacağı arazi için önümüzdeki günlerde ön anlaşma imzalanacak." diyor.
Konya Sanayi Odası Başkanımızla organize sanayi bölgesinin de başkanı, hatta OBSÜK'ün de Başkanı Konya Sanayi Odası Başkanımız, kendisiyle görüştüm. "Böylesi önemli bir yatırım, Konya'da bol yerimiz var, Konya'da yapılması öngörülmedi?" dedim. "Bizle hiç temas kuran olmadı." Dedi.
İhaleyi olan firma dilediği yerde kurmakta serbest mi? Karapınar'da kurulması şartı yok mu?
Karapınar'da ta 2012 yılında enerji ihtisas sanayi bölgesi ilan ettiğimiz yer var, Bakanlar Kurulu kararıyla ilan edilen yer var. Karapınarlılar, Konyalılar şöyle düşünüyor: " buraya 1,3 milyar dolarlık bir yatırım yapılıyor ama bize hiç kokusu bile gelmeyecek. Sadece paneller başka yerde üretilip gelip Karapınar'a paneller kurulacak, enerji üretimi olacak. Karapınar'da, Konya'dakilerin istihdamıyla ilgili, Konya'ya bir getirisiyle ilgili önemli bir katkısı olmayacak." gibi bir düşünce hasıl oldu. Sözleşmede firma ya da ihaleyi alan grup dilediği yerde kurmakta serbest mi? Karapınar'da kurulması şartı yok mu?
Karapınar ihtisas Bölgesi kurulalı beş yıl oldu ama önemli mesafe kaydedilemedi.
Bir de Karapınar ihtisas bölgesiyle ilgili neler düşünüyorsunuz? kurulalı beş yılı geçti, çok önemli bir mesafe kaydedilemedi, orada yapılan çok fazla bir çalışma yok.60 milyon metrekare bir alan, 2.760 megavat üretebilecek kapasitesi olan bir alan. Buranın cazibesini artıracak teşvikler, destekler mi gerekiyor? Bu anlamda yatırımcıları buraya çekebilecek bazı destekler mi gerekiyor, bilemiyorum ama şu an için kurulalı beş yıl olduğu hâlde Konya'ya, Karapınar'a pek bir katkısı yok diyebilirim.
Bölge olarak enerji üssü olabilecek kapasiteye sahibiz.
Yeni bulunan kömür rezervi yakın bir alandadır. 1,8 milyar tonluk kömür rezervi, 5 bin megavatlık bir termik santrali otuz yıl besleyebilecek kapasitesi olan bir yer. "Bölge enerji açısından üs olacak." deniliyor ama bu son haber Konya'da hakikaten bu konunun sorgulanmasına yol açtı. Termik santralle ilgili ne durumdayız?
Kayıp-kaçak bedellerinin yükünü niye suçu olmayan vatandaş çekiyor?
Geçmiş yıllarda faturalarda açıkça gösterilen bu elektrik kayıp kaçak bedeli tüketim bedelinin içine konmuştu, daha sonra da ayrı bir "dağıtım bedeli" diye elektrik faturalarında yer alan bir kalemin içinde yer alıyor.
Hiçbir suçu, günahı olmayan vatandaşın bunun ceremesini çekmemesi gerekiyor. Yargıtay kararında da Diyor ki Yargıtayı: "Elektrik enerjisinin nakli esnasında meydana gelen kayıp ile kaçak kullanılan elektrik bedellerinin abonelerden tahsil yoluna gitmenin hukuk devleti ve adalet düşünceleriyle bağdaşmayacağı, nihai tüketici olan abonenin kayıp kaçak bedeli gibi dağıtım şirketi tarafından faturalara yansıtılan dağıtım bedeli, perakende satış hizmeti bedeli ve iletim bedelinin hangi miktarda olduğunu apaçık denetleyebilmesi ve hangi hizmetin karşılığında ne bedel ödediğini bilmesi eş söyleyişte şeffaf bir hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarıdır." diyor .
Kayıp-kaçak bedelinin faturalara yansıtılamayacağını söylüyor, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bir de ayrıca daire kararları var bu konuda alınmış. Ama biz bunu ne yaptık? Yine,
Kanunla aşma yolunu tercih ettik, yargı kararını.
"Artık yeter." Diyoruz, hakikaten bu konuda nedir bizi sonuç almamaya iten nedenler nedir, faktörler nelerdir? "niye bunun yükünü ben çekeyim?"diyor vatandaş.Elektrik faturalarından, TRT payıdır, bilmem tüketim vergisidir, biliyorsunuz, birçok kalem elektrik faturalarında yer alıyor; bunların bazılarından vazgeçmenin hem sanayimize rekabet gücünü artırma anlamında katkısı olur hem de hane halkının aile bütçesine önemli bir katkı olur.
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.