Recent Comments

Algılarla Yaşıyorum!


Sevgili seyirci! Yaşamış olduğun üzere toplum olarak algılar dünyasında yaşıyoruz. Konu, 
izlediğin televizyon dizisindeki araya giren reklam süresinde izah etmeye çalışılacaktır. Lütfen 
yazıyı bırakma! 
Kuranı Kerimin ilk inen ayeti olan "Oku" emrini, önceki nesil "takvim yapraklarını okumak" 
olarak algılamıştı. Günümüz gençliği ise bu ayeti sosyal medyadaki fotoğraf altına iliştirilen 
yazılardan ibaret görüyor. Elbette ki geçmiş nesil takvim yapraklarından da olsa dinine sahip 
çıkmaya gayret etti. Oysa günümüz gençliği trol veya antitrol hesaplardan gelen fotoğraf altı 
bilgilerle yoğun bir "algı bombardımanına" maruz kalıyor. Evet, yeni nesil de okumaya devam 
ediyor. Ancak kendi bağımsız, yönlendirilmememiş fikirleri ile değil, tam tersine topluma 
kendi fikirleri ve emelleri doğrultusunda şekil vermeye çalışan "Algı İmparatorları" 
tarafından. Sosyal medya kullanıcıları fotoğraf altı haberi görüyor, inanıyor ve sorgulamadan 
geçiyor. (sorgulayan-düşünen bütün izleyicilere kucak dolusu sevgiler  )
Oysa "Oku" emrinin olduğu ayet nasıl devam ediyordu: "Yaratan rabbinin adıyla"…
Tabi ki hızla bir yerlere yetişmek zorunda(!) olan sosyal medya kullanıcıları diğer paylaşımları 
da görmek istiyor. Aslında paylaşımlara da Yaratan rabbin adıyla bakmak, rabbin "Hiç 
düşünmez misiniz" talimatına göre yaşamak gerekirken ayetin devamına bakmadan geçildiği 
için algı imparatorluğuna meze olmak kaçınılmaz oluyor. Bir noktadan sonra bu imparatorluk 
kendini öyle güçlü algılatmış ki "yenilmez, baş edilemez, bir yerde altedilse başka yerde başka 
bir şekilde ortaya çıkıyor" "put"unu beyinlere yerleştirmiş. Oysa helva organik bir üründür ve 
eninde sonunda yenilmeye veya çürümeye mahkumdur. Yeter ki beyinde oluşturulan 
şartlanmışlık putunu yıkabilelim.
Nedir şartlanmışlık? 
Hepimizin malumudur ki dünya hiç bu kadar zor bir zamandan geçmedi. Bir yanda savaşlar 
bir yanda kıtlık/kuraklık bir yanda şatafat ve israf.. Dünya üzerindeki nimetler nüfusun üç 
katını rahat besleyecek potansiyelde iken bu uçurumun izahı mantık çerçevesine sığmıyor. 
Sebep belli: Emperyalist/sömürgeci güçler dünyayı bu hale soktu. 
Çözüm ?
İşte şartlanmışlık konusu burada giriyor.
G.R Stephenson'ın beş maymun deneyi şartlanmışlığı açıklamak için harika bir çalışma. Deney 
şu:
1. Bir grup bilim adamı bir kafese 5 maymun ve tepesinde muzlar bulunan bir merdiven 
yerleştiriyor.
2. Ne zaman bir maymun merdivenin tepesindeki muzlara ulaşmaya çalışsa bilim adamları 
diğer maymunları soğuk suyla sırılsıklam ıslatıyorlar.
3. Bir süre sonra, ne zaman bir maymun merdivene tırmanmaya yeltense diğerleri o 
maymunu engellemeye, hatta dövmeye başlıyor.
4. Bunun üzerine doğal olarak, muzlar ne kadar cezbedici olsa da hiçbir maymun merdivene 
tırmanmaya cesaret edemiyor.
5. Daha sonra bilim adamları maymunlardan birini kafesten alıp farklı bir maymunu içeriye 
bırakıyor.
Bu yeni maymunun yaptığı ilk şey merdivene tırmanmak oluyor ve diğerleri onu hemen dövüyorlar. Birkaç kez dövüldükten sonra yeni maymun nedenini bilmemesine rağmen 
merdivene tırmanmaktan vazgeçiyor.
6. İkinci bir maymun daha başka bir maymunla değiştiriliyor ve yine aynı şey oluyor.
İlk maymunun yerine gelen maymun da yeni maymunu dövenler arasında yer alıyor. Üçüncü 
maymun kafesten çıkarılıp yerine başka bir maymun geliyor ve sonuç aynı. Dördüncü 
maymunda da sonuç yine aynı oluyor ve yeni maymunu dövüyorlar. Daha sonra beşinci 
maymun kafesten çıkarılıp yerine yenisi yerleştiriliyor
7. Sonuç olarak daha önce soğuk suya hiç maruz kalmamalarına rağmen merdivene 
tırmanmaya çalışan maymunu döven 5 adet maymun ortaya çıkıyor.
8. Maymunlara neden bunu yaptıklarını sormak mümkün olsa cevapları muhtemelen 
"Bilmem, burada işler böyle yürür" tarzında olurdu.
Tek bir misal üzerinden konuyu sonuca bağlayacağım.
Günümüzde savaşlar ve kıtlıktan dolayı fakirlik çeken insanların "yardım kuruluşları" 
vasıtasıyla ihtiyaçları giderilmekte. Özellikle Türkiye'deki yardım kuruluşları ve insanımızın 
duyarlılığı bu konuda dünyanın diğer devletlerine göre kıyas yapılamayacak derecede güzel. 
Ancak bu kadar yardım kuruluşu, sivil toplum kuruluşu vasfını kullanarak toplu bir şekilde, 
yetki sahiplerine niye baskı kurmaz? 
Mesela "Ey Müslüman devlet idarecileri! Biz yardım göndermekten bıktık. Siz idareci olarak 
bir araya gelseniz de savaşlara ve diğer yoksulluklara çözüm üretseniz. Biz de yardım 
göndermek zorunda kalmasak!" diye neden demezler.
Çünkü şartlanmışlardır. 
"Bu idareciler bir araya gelemez"
"Şu emperyal devlet oldukça savaşlar bitmez"
"Kimle konuşacaksın, eli kanlı diktatörlerle mi?" vs vs. 
Teşbihte hata olmasın: Muza ulaştırmamak için her türlü tazyikle sizi ıslatmaya çalışırlar.
Bu durum, en küçük sosyal yapı olan aileden başlayıp mahalle ahlakı, stk'lar, partiler ve hatta 
devlet üzerinden devam ediyor. Aile içinde baskılanan bir fert, düşüncelerini aile düşünce 
sisteminin dışına çıkaramaz. Stk ve diğer sosyal birliktelikler de aynı şekilde algı ve 
şartlanmışlığın sınırını aşamıyor.
Halbuki rabbimiz, Kuran-ı Kerim'de SİZ HİÇ AKLETMEZ MİSİNİZ? diye bir çok ayette uyarır.
Bak, sevgili seyirci!
Sen, sen ol, yaratan rabbinin adıyla oku, düşün ve yaşa.
Yoksa algı imparatorluğunda maymuna dönersin haberin olmaz.
Reklam bitti, diziye devam edebilirisin. Ben de şu elimde görmüş olduğun telefondan Rahmetli Zeki Müren 'in Alkışlarla Yaşıyorum eserini açıp dinleyeyim. . Hadin selametle..
 sevgi dolu bir dünyam var
 dört yanımda tüm insanlar
dünya malı neye yarar 
dostluklarla yaşıyorum.

şiirlerde romanlarda 
gelmiş geçmiş zamanlarda 
tamburlarda kemanlarda 
şarkılarla yaşıyorum 

sevgilerden nakışlarla 
mutlu mutsuz bakışlarla 
kalpten kalbe akışlarla 
alkışlarla yaşıyorum 

Ali Başar 
Google News Takip Et
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? ’te Bozkır Haber'e abone olun.
Google News Takip Et
Son dakika gelişmelerden anında haberdar olmak için WhatsApp haber kanalımıza katılın.

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* yapılan yorumlar denetlendikten sonra yayınlanmaktadır.