Güneş doğmadan pervaneler ateşin çevresinden ayrılmaz.
Bu yazıya göz, kulak ve gönül veren sevgili sen! Muhakkak yatsı namazını kılıp camiden dönerken sokak lambalarının çevresini saran, ya da arkadaşlarla pikniğe gidip gece yaktığın kamp ateşinin içine atlayan minik kelebekleri görmüşsündür. Onlara ne diyorlar biliyor musun? Dur hemen molla Google'a sorma, ben söyleyeyim; Pervane!
Güneş hüzmelerini tamamen kaybedince çöken karanlığın içinde en ufak bir aydınlığı görmeyegörsün. Hemen zarar mı fayda mı düşünmeden atlar. Allah'tan, sokak lambalarının yakıcı kısmını kapatan cam koruma var. Yanmıyorlar. Ama kampta, piknikte senin benim yaktığımız ateş öyle mi? Koruma yok, fanus yok. Bu ateş eski Yeşilçam filmlerinde sevgilisine kavuşamayıp intihar edenlerin çekim yeri olan falezler gibi pervanelere intihar alanı. Bu arada film boyunca görmediğimiz o sahil kenarındaki falezler bir anda nerden çıkardı, hayret! Neyse konuyu dağıtmayalım.
Eski türkülerde öğretmenim "Bu türküde geçen pervane sözüyle şair ne demek istemiştir?" diye sorsaydı, "Şey ööretmenim, biliyom ben onu, helikopterin uçmasını sağlayan şeydir." derdim. Değilmiş. Büyüyüp aşık olabilecek yaşa gelince anladım Pervane'nin aydınlığa olan ateşli aşkını. Bi'dakka, konu gene aşka saracak. Mevzuya dönelim.
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) pervane ile ilgili çok şahane bir örnek veriyor:
''Benimle sizin misaliniz, ateş yakıp da çekirge ve pervaneler ateşe düşmeye başlayınca onları oradan uzaklaştırmaya çalışan adamın hali gibidir. Ben sizi ateşe düşmeyesiniz diye eteklerinizden tutuyorum. Siz ise, elimden kurtulmaya çalışıyorsunuz.'' (Müslim)
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) pervane ile ilgili çok şahane bir örnek veriyor:
''Benimle sizin misaliniz, ateş yakıp da çekirge ve pervaneler ateşe düşmeye başlayınca onları oradan uzaklaştırmaya çalışan adamın hali gibidir. Ben sizi ateşe düşmeyesiniz diye eteklerinizden tutuyorum. Siz ise, elimden kurtulmaya çalışıyorsunuz.'' (Müslim)
Yaylada çobanlıkla uğraşan biri olarak kendimden örnek vereyim. O minik kelebeklerin adının pervane olduğunu bilmediğim zamanlarda keçilerin yanında yaktığım ateşe atladıklarını görünce kışkışlayarak uzaklaştırma çalışırdım. Sonucun hüsran olduğunu; açık alanda onları gece vakti ateşten uzaklaştırmanın mümkün olmadığını anladığımda Peygamberimizin örneğini daha iyi anladım. Baktım ki dağlarda sürüyü otlatmanın yorgunluğu kelebekleri ateşten uzaklaştırmaya engel. Ben de kendi işime yoğunlaştım. Pervaneler şöyle dursun, çobanın görevi sürünün karnını doyurmak, hastasına-sakatına bakmak, kurt-kuş'a karşı güvende tutmaktır. Evet, Peygamberimiz (S.A.V.) ne demişti bir diğer hadisinde;
"Hepiniz çobansınız. Hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Âmir, memurlarının çobanıdır. Erkek, ailesinin çobanıdır. Kadın da evinin ve çocuğunun çobanıdır. Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve hepiniz idâre ettiklerinizden sorumlusunuz." (Buhârî, Cum`a 11)
Çoban, pervanelerin yanmasını istemiyorsa olur olmaz yerde ateş yakmayacak. Yoksa minik kelebeklerin hakkını ödeyemez. Neyse, ihale çobana kalmadan mevzuyu toparlayalım. Devlet yöneticilerinden başlayıp, kamu yöneticilerine, işvereninden öğretmenine, medya patronundan aile reisine kadar tüm çobanlar sorumluluğu altındakilerden aşırı derecede sorumludur.
Eğer devleti idare edenler kumarı teşvik olsun diye piyango türlerini artırıyorsa;
Zina, kanunlarda suç olmaktan çıkarılıp küçük çocuklara tecavüz edenler yüksek perdeden toplumsal tepki görünce cılız yasal önlemler alınıyorsa;
Medya patronları ahlaksız şarkı kliplerini yayınlamaya devam edip biyolojik ergenlik yaşından önce zihnî ergenliğe sebep oluyorsa;
Anne babalar "Bırak, biz rahat görmedik çocuklarımız bari rahat yaşasın" diyerek çocuklarının giyim kuşamda, sosyal yaşamda başıboş bırakıyorsa;
Telefondaki oyunlarla baş başa bırakıp karşı cinsle olan muhatap oluş şekline müdahale etmiyorsa her yer ateş çukuruna döndürülmüş demektir.
Sorumlu olunan sürüden ateşe atlayan bütün pervanelerin sorumluluğu o sürünün çobanına aittir. Çobanlar gece vakti yaktıkları ateşleri hemen söndürmezse pervane nüfusu hızla yok olacak.
Sevgili sen! Doğa, kelebeklerden mahrum kalırsa dünya yaşanılmaz bir yer olacak. Demedi deme..
Nasıldı o Uğur Işılak eseri;
Can pervane olsun, dönsün dolansın
Fikir isyan etsin, akıl bulansın
Mangalsa yüreğin aşkınla yansın
Köze ne gerek var köze be dostum
Ölüm vuslat ise hayat işkence
Öyle bir hesap ki sırattan ince
Kefen giymiş isen ölmeden önce
Beze ne gerek var beze be dostum.
Dırım dımmdım Dırım dımmdım dım dım…
Hadi eyvallah!
Hadi eyvallah!
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.