Arefe günü Arafat meydanında toplanacak olmanın heyecanıyla Mina 'ya doğru hareket ettik. Mina Mekke'ye yaklaşık 5-6 km bir mesafede Taifte çocuklara taşlatılan, başına işkembe dökülen müşriklerce anayurdundan çıkartılan Allah Resulü'nün birinci ve ikinci Akabe bey'atlarında Medinelilerle gizlice görüştüğü yerin adıdır Mina.
Resulullahın sünnetine uygun olarak Arefe öncesi geceyi Mina'da çadırlarda geçirdik. Çadırlar klimalı ve konforluydu, ancak benim dikkatimi hemen kampın çevresini çevreleyen küçük tepelere fakir müslümanların derme çatma barakalar kurması, aşırı sıcağın altında bazıları şemsiye ile bazıları da yüksekliği bir insan boyunun yarısı kadar olan barakalarda akşamı beklemeleriydi.
Bu durum beni çok rahatsız etti. Resulullah'ın bizlerle hac yaptırdığını hayal ettim. Böyle bir manzara yaşanabilir miydi? diye kendi kendime sordum ve o konforlu çadır o andan itibaren bana hapishaneye dönüştü. Hemen çadırı terkettim. Önce Kazak müslümanlara misafir oldum, sonra da Pakistan ve Bangladeş müslümanlarına, bizim konforlu çadırdaki görevliye bu müslüman kardeşlerimizi de aramıza alalım teklifim kabul görmeyince, ben de Resulullah gibi onlara iltica ettim.
Pakistanlı kardeşlerimizle cep telefonu çeviri programlarından yazışarak birbirimizi anlamayı ve sevmeyi başardık.
Güneş battığında onlarla bu meşakkati paylaşmanın verdiği gönül rahatlığıyla çadırıma döndüm.
Akşamüstü dehşet bir kum fırtınasına yakalandık. Çadırlar neredeyse uçuyordu, iplerle çadırları sağlamladık ve ilk defa kum fırtınasıyla tanışanların yüzündeki endişe ve korku çehrelere yansıdı. Kabe de de etkili olan fırtına nedeniyle Kabe örtüsünün yırtıldığı haberini aldık.
İçimden Yüce Allah'ı gazaplandıracak bir halimiz var ki , bize bir uyarı niteliğinde korku dolu saatler geçirtti diye düşünmeden edemedim. Her şerden bir hayır çıktığını bildiğim için bunu da müslümanlar için rabbimizin hayra tebdil etmesini niyaz ettim.
Müslümanları parası olmadığı için o çadırlarda misafir etmeyen Hac Bakanlığını Allah'a şikayet ettim.
Toplam hacıların yüzde 2-3 ü mertebesindeki hacılara bu muameleyi razı görenlerden Allah katında şikayetçiyim.
Köle Bilal'in ,
"Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizi tanıyıp sâhib çıkmanız için milletlere, sülâlelere ayırdık. Şunu unutmayın ki ALLÂH'ın nazarında en değerli, en üstün olanınız, takvâda en ileri olandır. Muhakkak ki ALLÂH herşeyi bilir, her şeyden hakkıyla haberdârdır." (EL-HUCURÂT -13- )
Mealinde bu ve buna benzer ayetlerle tescil edilen, insanın takvaca üstünlüğü dışında bir üstünlüğün bulunmadığına dair ayetlerin inmesi esnasında, mescidde ayağa kalkıp raksetmesi ve Hz. Ömer ve Hz Ebubekir'e dönüp eğer bu ayetler inzal olmasaydı, soylu,soplu, zengin ve kudretli bu iki mümin kardeşimden bana sıra gelmezdi demesi gözümün önünden geçti.
Derin bir uyku çektikten sonra sabah namazını müteakiben Arafat'a geçtik.
Hz. Adem ve Havva anamızın dünyaya indirildikten sonra birbirlerini ilk gördükleri yer ARAFAT, görüştükleri güne de AREFE günü denilmiştir. Buluştukları mekanın daha özel adına RAHMET TEPESİ (Cebel-i Rahme) denir.
Zilhicce'nin 9. günü yani Arefe günü Arafat 'a ulaşamamış bir kimse, diğer bütün ibadetlerini noksansız tamamlasa bile HACI olamaz.
Burada Allah'ın insanlara rahmetinin arttığı, duaların, münacaatların ve yakarışların kabul olunduğu rivayet edilen özel zamanları barındıran bir coğrafi bölge , sınırlarını Cibril Emin'in Resululllah'a bildirildiği, diğer adıyla MİKAT SINIRLARI diye de bilinen bir bölgedir Arafat.
Vakfe zamanı Arefe günü sabah namazı vaktiyle başlar, diğer günün sabah namazı vaktinde de sona erer. Vakfe esnasında öğlen ve ikindi namazı Cem edilerek öğle vaktinde eda edilir.
Burada müslümanlar dua, zikir ve tesbihatlarını yaparak akşam vaktinin girmesini beklediler. Akşam vakti eda edildikten sonra da Müzdelife'de akşam ve yatsıyı, yatsı vaktinde Cem edip kılarak bayram sabahına kavuşmayı dilediler.
Kirlerden arınmak için bir fırsat olan Mina, Arafat ve Müzdelife Vakfeleri, müslümanlar için eşi bulunmaz zaman dilimleridir. Bildiğiniz gibi Allahüteala Kadir gecesi, Arefe günü, dini bayramlar vb günleri diğer günler ve zamanlardan ayrıştırarak onları diğerlerine üstün kılmıştır.
Rahmet denizinde yıkanmak için ihramlarını toz ve toprağa karışmış, neredeyse yaratıldığımız madenin özüne dönmüş halde LEBBEYK ALLAHÜMME LEBBEYK, LEBBEYKE LA ŞERİKELEKE LEBBEYK İNNEL HAMDE VENNİĞMETE ŞEKEVEL MÜLK LA ŞERİKELEH diyerek şeytanın ve nefsimizin azdırmalarına karşın Galü beladaki ahdimizi tuttuğumuzu haykırarak bu denizde su olmaksızın yıkanıyorduk. Herbirimizin saçı sakalı birbirine karışmış halde bütün statü ve makamlardan arınmış olarak rabbin huzurunda idik.
Şairin dediği gibi
'Tahiyyat, salli, barik ve gına azabennar
Tek dileğim var rabbim, beni hicranından kurtar'
Selam ve Dua ile…
Resulullahın sünnetine uygun olarak Arefe öncesi geceyi Mina'da çadırlarda geçirdik. Çadırlar klimalı ve konforluydu, ancak benim dikkatimi hemen kampın çevresini çevreleyen küçük tepelere fakir müslümanların derme çatma barakalar kurması, aşırı sıcağın altında bazıları şemsiye ile bazıları da yüksekliği bir insan boyunun yarısı kadar olan barakalarda akşamı beklemeleriydi.
Bu durum beni çok rahatsız etti. Resulullah'ın bizlerle hac yaptırdığını hayal ettim. Böyle bir manzara yaşanabilir miydi? diye kendi kendime sordum ve o konforlu çadır o andan itibaren bana hapishaneye dönüştü. Hemen çadırı terkettim. Önce Kazak müslümanlara misafir oldum, sonra da Pakistan ve Bangladeş müslümanlarına, bizim konforlu çadırdaki görevliye bu müslüman kardeşlerimizi de aramıza alalım teklifim kabul görmeyince, ben de Resulullah gibi onlara iltica ettim.
Pakistanlı kardeşlerimizle cep telefonu çeviri programlarından yazışarak birbirimizi anlamayı ve sevmeyi başardık.
Güneş battığında onlarla bu meşakkati paylaşmanın verdiği gönül rahatlığıyla çadırıma döndüm.
Akşamüstü dehşet bir kum fırtınasına yakalandık. Çadırlar neredeyse uçuyordu, iplerle çadırları sağlamladık ve ilk defa kum fırtınasıyla tanışanların yüzündeki endişe ve korku çehrelere yansıdı. Kabe de de etkili olan fırtına nedeniyle Kabe örtüsünün yırtıldığı haberini aldık.
İçimden Yüce Allah'ı gazaplandıracak bir halimiz var ki , bize bir uyarı niteliğinde korku dolu saatler geçirtti diye düşünmeden edemedim. Her şerden bir hayır çıktığını bildiğim için bunu da müslümanlar için rabbimizin hayra tebdil etmesini niyaz ettim.
Müslümanları parası olmadığı için o çadırlarda misafir etmeyen Hac Bakanlığını Allah'a şikayet ettim.
Toplam hacıların yüzde 2-3 ü mertebesindeki hacılara bu muameleyi razı görenlerden Allah katında şikayetçiyim.
Köle Bilal'in ,
"Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizi tanıyıp sâhib çıkmanız için milletlere, sülâlelere ayırdık. Şunu unutmayın ki ALLÂH'ın nazarında en değerli, en üstün olanınız, takvâda en ileri olandır. Muhakkak ki ALLÂH herşeyi bilir, her şeyden hakkıyla haberdârdır." (EL-HUCURÂT -13- )
Mealinde bu ve buna benzer ayetlerle tescil edilen, insanın takvaca üstünlüğü dışında bir üstünlüğün bulunmadığına dair ayetlerin inmesi esnasında, mescidde ayağa kalkıp raksetmesi ve Hz. Ömer ve Hz Ebubekir'e dönüp eğer bu ayetler inzal olmasaydı, soylu,soplu, zengin ve kudretli bu iki mümin kardeşimden bana sıra gelmezdi demesi gözümün önünden geçti.
Derin bir uyku çektikten sonra sabah namazını müteakiben Arafat'a geçtik.
Hz. Adem ve Havva anamızın dünyaya indirildikten sonra birbirlerini ilk gördükleri yer ARAFAT, görüştükleri güne de AREFE günü denilmiştir. Buluştukları mekanın daha özel adına RAHMET TEPESİ (Cebel-i Rahme) denir.
Zilhicce'nin 9. günü yani Arefe günü Arafat 'a ulaşamamış bir kimse, diğer bütün ibadetlerini noksansız tamamlasa bile HACI olamaz.
Burada Allah'ın insanlara rahmetinin arttığı, duaların, münacaatların ve yakarışların kabul olunduğu rivayet edilen özel zamanları barındıran bir coğrafi bölge , sınırlarını Cibril Emin'in Resululllah'a bildirildiği, diğer adıyla MİKAT SINIRLARI diye de bilinen bir bölgedir Arafat.
Vakfe zamanı Arefe günü sabah namazı vaktiyle başlar, diğer günün sabah namazı vaktinde de sona erer. Vakfe esnasında öğlen ve ikindi namazı Cem edilerek öğle vaktinde eda edilir.
Burada müslümanlar dua, zikir ve tesbihatlarını yaparak akşam vaktinin girmesini beklediler. Akşam vakti eda edildikten sonra da Müzdelife'de akşam ve yatsıyı, yatsı vaktinde Cem edip kılarak bayram sabahına kavuşmayı dilediler.
Kirlerden arınmak için bir fırsat olan Mina, Arafat ve Müzdelife Vakfeleri, müslümanlar için eşi bulunmaz zaman dilimleridir. Bildiğiniz gibi Allahüteala Kadir gecesi, Arefe günü, dini bayramlar vb günleri diğer günler ve zamanlardan ayrıştırarak onları diğerlerine üstün kılmıştır.
Rahmet denizinde yıkanmak için ihramlarını toz ve toprağa karışmış, neredeyse yaratıldığımız madenin özüne dönmüş halde LEBBEYK ALLAHÜMME LEBBEYK, LEBBEYKE LA ŞERİKELEKE LEBBEYK İNNEL HAMDE VENNİĞMETE ŞEKEVEL MÜLK LA ŞERİKELEH diyerek şeytanın ve nefsimizin azdırmalarına karşın Galü beladaki ahdimizi tuttuğumuzu haykırarak bu denizde su olmaksızın yıkanıyorduk. Herbirimizin saçı sakalı birbirine karışmış halde bütün statü ve makamlardan arınmış olarak rabbin huzurunda idik.
Şairin dediği gibi
'Tahiyyat, salli, barik ve gına azabennar
Tek dileğim var rabbim, beni hicranından kurtar'
Selam ve Dua ile…
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.