Bilinçli veya bilinçsiz her dönem tartışma konusu yapılan tasavvuf ve tarikat kavramları üzerinde bilgim nispetinde durmaya çalışacağım. Doğrusu, tasavvuf ve tarikatı anlatmak çok kolay değil; ancak, yüzeysel olarak da olsa anlatmanın gayreti içinde olacağım.
Tarikatın kelime karşılığı "yol" olarak tanımlanmaktadır. Tasavvuftaki karşılığı ise bir mürşit-i kâmil vasıtasıyla kalbi tasfiye, nefsi tezkiye sistematiği içinde belli usul ve esasları olan manevi bir yapıdır. Ben şeyhim, mürşidim diye ortaya çıkan herkesin peşinden gidilmez herkes mürşit olamaz.
Tarikatlarda silsile denilen manevi zincir vardır ki, silsilesi bulunmayan şeyh, şeyh sayılmadığı gibi Hz. Ebubekir(ra) ve Hz.Ali(rh)'dan birine ulaşmayan tarikat da tarikat sayılmaz.
Gerçek bir mürşid-i kamil Hz. Peygamber(sav)'e uzanan kesiksiz bir silsileye sahip olmalıdır. Mürit olmak da öyle kolay bir şey olmayıp farzlara, vaciplere, sünnete, nafile ibadetlere azami derecede dikkat edilmesi gerektiği gibi teslimiyet, rabıta, zikir gibi tarikatın esaslarını yerine getirmek zorunluluğu vardır.
Eğer, bir mürit Allah(cc)'nın emir ve yasaklarına dikkat etmez ise tasavvufun esası olan nefsin ruhun yörüngesine yani emrine girmesini gerçekleştiremez. Şeriat esas tarikat araçtır. Tasavvuf İslam'ı içten yaşamak ibadetleri ihlasla yapmaya çalışmaktır.
İslam, Müslümana "iman, ibadet, ve ahlak" olmak üzere üç ana eksen üzerinde hareket etmesini kesin emreder. Bir Müslüman sağlam bir imana sahip olmanın yanında ibadetlerini bilerek ihlasla yerine getirmeli ve ahlâklı olmak durumundadır. Tasavvuf ve tarikatın ruhu ahlaktır. Ahlak olmadan tarikat ehli olunamaz.
Tarikatı kabul etmeyen hatta tarikata karşı edep sınırlarını aşan nitelendirmelerde bulunan bazı kimseler, "Hz. Peygamber devrinde tarikat mı vardı?" şeklindeki sorularıyla tarikatın olmadığını ispatlama cihetine gitmektedirler. Oysa ki, tarikatın bütün esasları Hz. Peygamber(sav)'in uygulamalarına dayanmaktadır. Yani, uygulama vardır, fakat adı tarikat değildir.
Tarikat cahil işi değil; tarikat ehli insan İslam fıkhını iyi bilmelidir. Fıkıh öğrenilmeden yapılan ibadetlerin sahibine faydası olmadığı gibi zararı da olur. Onun için bütün Müslümanlar ibadetlerini yerine getirecek kadar fıkıh bilmek zorundadırlar.
İmam-ı Malik Hazretleri; "Fıkıh öğrenmeyip, tasavvuf ile uğraşan dinden çıkar, zındık olur. Fıkıh öğrenip tasavvuftan haberi olmayan bid'at ehli, yani sapık olur. Her ikisine kavuşan hakikate varır" buyurarak tarikat ehli bir insanın nasıl olması gerektiğini net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bir tarikatın gerçek bir tarikat olduğunu anlamanın yollarından birisi müritlerine iman ve itikadın yanında fıkıh öğretilip öğretilmediğine bakılmasıdır. İslam'ın öğrenilmesi, öğretilmesi, yaşanılması ve yaşatılmasını kendisine amaç edinmeyen ve amaçları doğrultusunda çalışmayan bir tarikat, gerçek bir tarikat olamaz.
Tasavvuf ve tarikat ile ilgili kısa da olsa bilgi vermeye çalıştım. Yukarıda da ifade ettiğim gibi tasavvuf ve tarikatı hakkıyla anlayabilmek kadar anlatabilmekte zordur.
Tasavvuf erbabı, "Tasavvuf ilmi "hal ilmi" olduğundan dolayı, onun tanımının en sağlam ve gerçekçi yolu, onu tariflerde aramaktan ziyade onu fiilen yaşamaktan geçer" açıklamasıyla tasavvufun İslam'ı derinden yaşama sanatı olduğunu ortaya koymaktadırlar.
Bir Müslüman için tasavvuf ve tarikat bu kadar güzel ve önemli olmasına rağmen üzülerek ifade etmeliyim ki, bir kısmı bilerek bir kısmı bilmeyerek tarikatlara karşı hasmane tutum içinde olmuşlar ve olmaya devam etmektedirler.
Türkiye'de İslami yapılanmayı zayıflatmaya çalışan güç odakları sapık kişiler vasıtasıyla sapık tarikatlar oluşturarak milletin tarikatlara olan olumlu algısını olumsuza dönüştürmeye çalışmışlar ve başarılı da olmuşlardır.
Özellikle de, Vehhabilerin ilahiyatlarda yaptığı sistemli çalışmalar sonucu yetişen ilahiyatçılar tasavvuf ve tarikat karşıtlığını İslami çevrelerde de yayarak İslam düşmanlarının değirmenine su taşımışlardır.
Bir de üstüne üstlük yapılanması tarikat yapılanması olmayan F. Gülen hareketinin "15 Temmuz Darbe Girişimi" ayrıca tarikat yapılanmalarının toplumsal algısını belirgin düzeyde olumsuza dönüştürmüştür.
Yüzde 99'nun kendini Müslüman olarak tanımladığı ülkemde tarikat ehli olmak cüzzamlı gibi görülmeye başlandı ya, ona yanarım. Bunun tek bir tarifi yapılabilir; kıyamet alameti, başka açıklaması olamaz.
Tarikatın kelime karşılığı "yol" olarak tanımlanmaktadır. Tasavvuftaki karşılığı ise bir mürşit-i kâmil vasıtasıyla kalbi tasfiye, nefsi tezkiye sistematiği içinde belli usul ve esasları olan manevi bir yapıdır. Ben şeyhim, mürşidim diye ortaya çıkan herkesin peşinden gidilmez herkes mürşit olamaz.
Tarikatlarda silsile denilen manevi zincir vardır ki, silsilesi bulunmayan şeyh, şeyh sayılmadığı gibi Hz. Ebubekir(ra) ve Hz.Ali(rh)'dan birine ulaşmayan tarikat da tarikat sayılmaz.
Gerçek bir mürşid-i kamil Hz. Peygamber(sav)'e uzanan kesiksiz bir silsileye sahip olmalıdır. Mürit olmak da öyle kolay bir şey olmayıp farzlara, vaciplere, sünnete, nafile ibadetlere azami derecede dikkat edilmesi gerektiği gibi teslimiyet, rabıta, zikir gibi tarikatın esaslarını yerine getirmek zorunluluğu vardır.
Eğer, bir mürit Allah(cc)'nın emir ve yasaklarına dikkat etmez ise tasavvufun esası olan nefsin ruhun yörüngesine yani emrine girmesini gerçekleştiremez. Şeriat esas tarikat araçtır. Tasavvuf İslam'ı içten yaşamak ibadetleri ihlasla yapmaya çalışmaktır.
İslam, Müslümana "iman, ibadet, ve ahlak" olmak üzere üç ana eksen üzerinde hareket etmesini kesin emreder. Bir Müslüman sağlam bir imana sahip olmanın yanında ibadetlerini bilerek ihlasla yerine getirmeli ve ahlâklı olmak durumundadır. Tasavvuf ve tarikatın ruhu ahlaktır. Ahlak olmadan tarikat ehli olunamaz.
Tarikatı kabul etmeyen hatta tarikata karşı edep sınırlarını aşan nitelendirmelerde bulunan bazı kimseler, "Hz. Peygamber devrinde tarikat mı vardı?" şeklindeki sorularıyla tarikatın olmadığını ispatlama cihetine gitmektedirler. Oysa ki, tarikatın bütün esasları Hz. Peygamber(sav)'in uygulamalarına dayanmaktadır. Yani, uygulama vardır, fakat adı tarikat değildir.
Tarikat cahil işi değil; tarikat ehli insan İslam fıkhını iyi bilmelidir. Fıkıh öğrenilmeden yapılan ibadetlerin sahibine faydası olmadığı gibi zararı da olur. Onun için bütün Müslümanlar ibadetlerini yerine getirecek kadar fıkıh bilmek zorundadırlar.
İmam-ı Malik Hazretleri; "Fıkıh öğrenmeyip, tasavvuf ile uğraşan dinden çıkar, zındık olur. Fıkıh öğrenip tasavvuftan haberi olmayan bid'at ehli, yani sapık olur. Her ikisine kavuşan hakikate varır" buyurarak tarikat ehli bir insanın nasıl olması gerektiğini net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bir tarikatın gerçek bir tarikat olduğunu anlamanın yollarından birisi müritlerine iman ve itikadın yanında fıkıh öğretilip öğretilmediğine bakılmasıdır. İslam'ın öğrenilmesi, öğretilmesi, yaşanılması ve yaşatılmasını kendisine amaç edinmeyen ve amaçları doğrultusunda çalışmayan bir tarikat, gerçek bir tarikat olamaz.
Tasavvuf ve tarikat ile ilgili kısa da olsa bilgi vermeye çalıştım. Yukarıda da ifade ettiğim gibi tasavvuf ve tarikatı hakkıyla anlayabilmek kadar anlatabilmekte zordur.
Tasavvuf erbabı, "Tasavvuf ilmi "hal ilmi" olduğundan dolayı, onun tanımının en sağlam ve gerçekçi yolu, onu tariflerde aramaktan ziyade onu fiilen yaşamaktan geçer" açıklamasıyla tasavvufun İslam'ı derinden yaşama sanatı olduğunu ortaya koymaktadırlar.
Bir Müslüman için tasavvuf ve tarikat bu kadar güzel ve önemli olmasına rağmen üzülerek ifade etmeliyim ki, bir kısmı bilerek bir kısmı bilmeyerek tarikatlara karşı hasmane tutum içinde olmuşlar ve olmaya devam etmektedirler.
Türkiye'de İslami yapılanmayı zayıflatmaya çalışan güç odakları sapık kişiler vasıtasıyla sapık tarikatlar oluşturarak milletin tarikatlara olan olumlu algısını olumsuza dönüştürmeye çalışmışlar ve başarılı da olmuşlardır.
Özellikle de, Vehhabilerin ilahiyatlarda yaptığı sistemli çalışmalar sonucu yetişen ilahiyatçılar tasavvuf ve tarikat karşıtlığını İslami çevrelerde de yayarak İslam düşmanlarının değirmenine su taşımışlardır.
Bir de üstüne üstlük yapılanması tarikat yapılanması olmayan F. Gülen hareketinin "15 Temmuz Darbe Girişimi" ayrıca tarikat yapılanmalarının toplumsal algısını belirgin düzeyde olumsuza dönüştürmüştür.
Yüzde 99'nun kendini Müslüman olarak tanımladığı ülkemde tarikat ehli olmak cüzzamlı gibi görülmeye başlandı ya, ona yanarım. Bunun tek bir tarifi yapılabilir; kıyamet alameti, başka açıklaması olamaz.
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.