T.C. Anayasası'nın 2. Maddesinde "Türkiye Cumhuriyeti;…, demokratik, LÂİK ve sosyal bir hukuk Devletidir" açık hükmüyle din temelli bir devlet olmadığı açık açık ortaya konulmuştur.
Fransızca bir kelime olan lâikliğin kelime anlamı "din adamları sınıfına ait olmayan demek " olmakla birlikte "din hürriyeti", "din-devlet işlerinin ayrılığı" , "din dışılık" gibi bir çok anlamla kullanılmaktadır.
Din, anayasal olarak devletin içinde aktif yer almasa da her olayın neden ve sonuçları ile ilişkilendirilerek sürekli tartışılagelmiştir. Lâik bir temel üzerine kurulmuş bir devlette her olumsuz olay niye dinle ilişkilendirilir; bir türlü anlamadım, anlayan varsa söylesin!
T.C. Anayasası İslami hükümleri içermemesine rağmen devleti yönetenlerin yaptığı işlerden kaynaklı neden din suçlanır onu da bilmiyorum!
Sürekli dinin tartışılması insanların dinden uzaklaşmasına neden olmaktadır. Bu durum, Müslüman bir toplum insanı için felaket ötesi olup acilen önlem alınmalı her türlü olumsuz algının önüne geçilerek din tartışılır olmaktan çıkarılmalıdır.
Müslüman bir toplumda din devlet ilişkisi sağlam bir zemine oturtulmalıdır. Nasıl devlet ile vatandaşı birbirinden ayırmak mümkün değilse din ile devleti de birbirinden ayırmakta mümkün değildir.
İnsan ve toplum hayatının en önemli iki olgusu; din ve devlettir. Dinimiz İslam; her daim devletin varlığının insanların huzur ve güven içerisinde yaşamasının en önemli vazgeçilmezi olduğunu ortaya koymaktadır.
Elbette ki, bireyin hayatında dinin yerini hiçbir şey alamaz. Bireyin dinini yaşaması için de devlet çok önemlidir. Devlet-Din ilişkisinin sağlam bir temele oturması için devlet bireyin dini ihtiyaçlarını dikkate almak durumundadır.
İslam, devletin yönetim şeklinin ne olacağıyla uğraşmaz; devleti yönetenlerin ve nasıl yönetmeleri gerektiği üzerinde durur. Yönetenlerin adil, merhametli, cesur, namuslu, halkın meşru ihtiyaçlarını dikkate alan kişilerden olmasını ister.
Türkiye'de yaşayan Müslümanların devlete kutsiyet yüklemesinin temelinde de İslam'ın devlete verdiği önem yatmaktadır. Ülkemiz Müslümanları ve faaliyetini sürdüren Ehli Sünnet Cemaatlerin rejimi değiştirme gibi bir hedeflerinin olmadığı devletin ilgili kurumları tarafından da bilinmektedir.
Belli dönemlerde ne olduğu belirsiz oluşumların, kışkırtıcı davranış ve söylemleri bizi aldatmasın; bunlar dinle imanla alakası olmayan emperyalistlerin uşağı taşörenlerdir.
Bazı halk kesimlerinin endişelerini yersiz buluyorum. Müslümanların olgun ve kapsayıcı yapısı, ülkemizin huzuru ve geleceği için büyük şanstır.
Bundan dolayıdır ki; bugün Ehli Sünnet kişi ve cemaatler bazı kişi ve kurumlarca mesnetsiz iddialarla hatta aşağılık iftiralarla itibarsızlaştırmak istenmekte olup bunlara itibar edilmemelidir. Bunlar İslam'ın düşmanı olduğu gibi ülkemiz ve insanımızın da düşmanıdırlar.
Samimi kaygı duyan vatandaşlarımıza samimiyetimle ifade etmek isterim ki, Anayasa'mızda "LAİKLİK" olsa da olmasa da hiç kaygıya gerek yok.
Hani, din ile devlet işleri ayrı olmalı; devlet dine, din devletin işleyişine karışmamalı söyleniyor ya böyle bir şey yok; kim söylerse yalan söyler!
İslam dini bireyin özel hayatı da dahil olmak üzere her şeye hatta tuvalete nasıl girileceğine çıkılacağına bile karışır; ancak, kişinin inanıp inanmamasına karışmaz.
Kişi İslam'a inanıp inanmamakta serbesttir; hiç kimse Müslüman olacaksın diye kimseyi zorlayamaz. Ancak, Diyanet İşleri Başkanlığı verilerine göre yüzde 99.2'sinin kendisini Müslüman olarak tanımladığı bir ülkede; devlet İslam Dinini vatandaşlarına öğretmek zorundadır.
Çünkü, inanç güvenliği, can ve mal güvenliğinden çok daha önceliklidir. Benim devletim benim inancıma yapılabilecek her türlü içten ve dıştan saldırıya karşı beni ve çocuklarımı korumak zorundadır.
-Devlet bu asli ve öncelikli vazifesini yerine getirebiliyor mu?
Maalesef, üzülerek ifade etmeliyim ki getiremiyor. Getirmediğinin en somut göstergesi başta gençlerimiz olmak üzere toplumun yaşadığı inanç bunalımıdır!
Deizm, Ateizm almış başını gidiyor; İslam'ın hayatımıza yansımalarında büyük sıkıntılar yaşanıyor!
O kadar çok sıkıntı var ki, hangisini sayayım var da var!
Ali Dutal
Fransızca bir kelime olan lâikliğin kelime anlamı "din adamları sınıfına ait olmayan demek " olmakla birlikte "din hürriyeti", "din-devlet işlerinin ayrılığı" , "din dışılık" gibi bir çok anlamla kullanılmaktadır.
Din, anayasal olarak devletin içinde aktif yer almasa da her olayın neden ve sonuçları ile ilişkilendirilerek sürekli tartışılagelmiştir. Lâik bir temel üzerine kurulmuş bir devlette her olumsuz olay niye dinle ilişkilendirilir; bir türlü anlamadım, anlayan varsa söylesin!
T.C. Anayasası İslami hükümleri içermemesine rağmen devleti yönetenlerin yaptığı işlerden kaynaklı neden din suçlanır onu da bilmiyorum!
Sürekli dinin tartışılması insanların dinden uzaklaşmasına neden olmaktadır. Bu durum, Müslüman bir toplum insanı için felaket ötesi olup acilen önlem alınmalı her türlü olumsuz algının önüne geçilerek din tartışılır olmaktan çıkarılmalıdır.
Müslüman bir toplumda din devlet ilişkisi sağlam bir zemine oturtulmalıdır. Nasıl devlet ile vatandaşı birbirinden ayırmak mümkün değilse din ile devleti de birbirinden ayırmakta mümkün değildir.
İnsan ve toplum hayatının en önemli iki olgusu; din ve devlettir. Dinimiz İslam; her daim devletin varlığının insanların huzur ve güven içerisinde yaşamasının en önemli vazgeçilmezi olduğunu ortaya koymaktadır.
Elbette ki, bireyin hayatında dinin yerini hiçbir şey alamaz. Bireyin dinini yaşaması için de devlet çok önemlidir. Devlet-Din ilişkisinin sağlam bir temele oturması için devlet bireyin dini ihtiyaçlarını dikkate almak durumundadır.
İslam, devletin yönetim şeklinin ne olacağıyla uğraşmaz; devleti yönetenlerin ve nasıl yönetmeleri gerektiği üzerinde durur. Yönetenlerin adil, merhametli, cesur, namuslu, halkın meşru ihtiyaçlarını dikkate alan kişilerden olmasını ister.
Türkiye'de yaşayan Müslümanların devlete kutsiyet yüklemesinin temelinde de İslam'ın devlete verdiği önem yatmaktadır. Ülkemiz Müslümanları ve faaliyetini sürdüren Ehli Sünnet Cemaatlerin rejimi değiştirme gibi bir hedeflerinin olmadığı devletin ilgili kurumları tarafından da bilinmektedir.
Belli dönemlerde ne olduğu belirsiz oluşumların, kışkırtıcı davranış ve söylemleri bizi aldatmasın; bunlar dinle imanla alakası olmayan emperyalistlerin uşağı taşörenlerdir.
Bazı halk kesimlerinin endişelerini yersiz buluyorum. Müslümanların olgun ve kapsayıcı yapısı, ülkemizin huzuru ve geleceği için büyük şanstır.
Bundan dolayıdır ki; bugün Ehli Sünnet kişi ve cemaatler bazı kişi ve kurumlarca mesnetsiz iddialarla hatta aşağılık iftiralarla itibarsızlaştırmak istenmekte olup bunlara itibar edilmemelidir. Bunlar İslam'ın düşmanı olduğu gibi ülkemiz ve insanımızın da düşmanıdırlar.
Samimi kaygı duyan vatandaşlarımıza samimiyetimle ifade etmek isterim ki, Anayasa'mızda "LAİKLİK" olsa da olmasa da hiç kaygıya gerek yok.
Hani, din ile devlet işleri ayrı olmalı; devlet dine, din devletin işleyişine karışmamalı söyleniyor ya böyle bir şey yok; kim söylerse yalan söyler!
İslam dini bireyin özel hayatı da dahil olmak üzere her şeye hatta tuvalete nasıl girileceğine çıkılacağına bile karışır; ancak, kişinin inanıp inanmamasına karışmaz.
Kişi İslam'a inanıp inanmamakta serbesttir; hiç kimse Müslüman olacaksın diye kimseyi zorlayamaz. Ancak, Diyanet İşleri Başkanlığı verilerine göre yüzde 99.2'sinin kendisini Müslüman olarak tanımladığı bir ülkede; devlet İslam Dinini vatandaşlarına öğretmek zorundadır.
Çünkü, inanç güvenliği, can ve mal güvenliğinden çok daha önceliklidir. Benim devletim benim inancıma yapılabilecek her türlü içten ve dıştan saldırıya karşı beni ve çocuklarımı korumak zorundadır.
-Devlet bu asli ve öncelikli vazifesini yerine getirebiliyor mu?
Maalesef, üzülerek ifade etmeliyim ki getiremiyor. Getirmediğinin en somut göstergesi başta gençlerimiz olmak üzere toplumun yaşadığı inanç bunalımıdır!
Deizm, Ateizm almış başını gidiyor; İslam'ın hayatımıza yansımalarında büyük sıkıntılar yaşanıyor!
O kadar çok sıkıntı var ki, hangisini sayayım var da var!
Ali Dutal
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.