Kapitalizmin sömürücü aracı olarak kullandığı günlerden biri olan "14 Şubat Sevgililer Günü"nün benim için hiçbir önemi olmamakla birlikte film senaryolarıyla karmaşık ilişkilerin aşk gibi sunulduğu, magazin programlarıyla aşkın ayağa düşürüldüğü günümüzde gerçek sevgiye dair birkaç söz de bizden olsun istedim.
Öyle şeyler var ki onları anlamak ve anlatmak çok zor. Çünkü hem anlamaya hem anlatmaya riya karışmaktadır. Riyanın karıştığı bırakınız sevgiyi hiçbir iş saf ve temiz kalamaz. Bugün "aşk" diye sunulan ilişkilerin tamamında yalan dolan, riya vardır.
Elbette ki hikaye ama hep merak etmişim hangisi gerçek sevgi, diye. Hani hepimizin bildiği "Anne Kalbi" hikayesi vardır ya!
Delikanlının biri merhameti olmayan, zalim bir kıza aşık olur ve evlenmek ister. Zalim kız gencin kendisini gerçekten sevip sevmediğini öğrenmek için imkanı zor, korkunç bir istekte bulunur. Kıza delicesine aşık olan genç, "sen iste de canımı sana vereyim" der.
Zalim kız, "anneni öldürüp kalbini bana getireceksin ya değilse seninle evlenmem imkansız" der.
Kendi ölümünden daha korkunç bu istek karşısında genç aşık şaşırır, düşünür ve sonunda kıza duyduğu aşka mağlup olup annesini öldürür. Annesinin kalbini çıkarıp bütün hızıyla kıza koşar. Koşarken ayağı takılıp düşer. Canı yanan gencin ağzından "Ah! Anam" sözleri dökülüverir.
Gencin elinden düşen annesinin kalbi iniltiyle, "Yavrum! Canın çok mu acıdı" der.
Bu bir hikaye olsa da sizi bilmiyorum ama bütün samimiyetimle her okuduğumda, duyduğumda benim içimi acıtmıştır.
Hikayede anlatıldığı gibi annelerin kalbi çıkarılmıyor; ancak, dokuz ay karnında taşıyıp doğuran; yemeyip yediren, içmeyip içiren; evlatlarını büyütmek için her türlü sıkıntıya katlanan annelerin kalbi kırılmıyor mu?
Maalesef, yine evlatların dert yükünü analar, babalar çekiyor. İşte gerçek sevgi gerçek aşk bu!
-Sevgi acı ister, fedakarlık ister!
Gerçek sevdayı, aşkı Eshab-ı Kiram Efendilerimizde görüyoruz. Eshab, Allah Resul'ünün sevgisi uğrunda her türlü zulme, işkenceye göğüs germişlerdi. Gerektiğinde yurtlarından, mallarından ve canlarından fedakârlık etmişler, hicret ederek Peygamber(sav)'in yanında her türlü yokluğa ve zahmete seve seve katlanmışlardı. Efendimiz(sav)'e o kadar aşıklardı ki, bir an bile ayrı kalmanın acısını derinden yaşıyorlardı.
Eshab-ı Kiram'dan bir zat, Peygamber Efendimiz(sav)'e: "Ey Allah'ın Resulü! Benim için sen nefsimden daha sevimlisin. Çocuğumdan daha fazla seni severim. Evimde olduğumda seni hatırlıyorum. Seni gelip görmeyince rahat edemiyorum. Senin ölümünle kendi ölümümü hatırladığımda, biliyorum ki, sen cennete girdiğinde peygamberlerle beraber olacaksın. Benim ise cennete girmem şüpheli. Eğer cennete girsem bile, seninle beraber olamamaktan korkuyorum." dedi.
O anda: "Kim Allah'a ve Peygambere itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle, iyilerle birliktedir. Bunlar ne güzel arkadaştır!" (Nisa; 69) Ayet-i Kerimesi nazil oldu.
Eshab-ı Kiram nasıl Efendimiz (sav)'e düşkünse Efendimiz(sav) de ümmetine çok düşkündü; Yüce Rabb'imiz O'nun şefkatini, "Şanım hakkı için, size kendi içinizden öyle bir Peygamber geldi ki, sıkıntıya düşmeniz ona ağır gelir; size düşkündür, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir." (Tevbe, 128) buyurmaktadır.
Peygamber Efendimiz(sav)'e duyulan sevgiyle ilgili binlerce kıssa bulunmaktadır. Şu yalancı sevgilerin kasıp kavurduğu dünyamızda, O'nun sevgisine o kadar muhtacız ki çölde susuzluktan ölmek üzere olan bir canlının suya muhtaç olduğundan daha fazla!
Sevebilmek çok önemli olmakla birlikte neyi sevip neyi sevmeyeceğimizi bilmekte çok önemlidir.
Peygamber Efendimiz(sav) kıyametin ne zaman kopacağını soran birine "Kıyamet için ne hazırladın" buyurdu. Adam; Kıyamet için fazla namaz ve oruç hazırlayamadım fakat Allah'ı ve Resulünü seviyorum" dedi.
Efendimiz(sav); "Kişi sevdiğiyle beraberdir, sende sevdiğinle beraber olacaksın" buyurdular.
Sevilmesi gerekeni sevin, sevgide daim kalın.
Öyle şeyler var ki onları anlamak ve anlatmak çok zor. Çünkü hem anlamaya hem anlatmaya riya karışmaktadır. Riyanın karıştığı bırakınız sevgiyi hiçbir iş saf ve temiz kalamaz. Bugün "aşk" diye sunulan ilişkilerin tamamında yalan dolan, riya vardır.
Elbette ki hikaye ama hep merak etmişim hangisi gerçek sevgi, diye. Hani hepimizin bildiği "Anne Kalbi" hikayesi vardır ya!
Delikanlının biri merhameti olmayan, zalim bir kıza aşık olur ve evlenmek ister. Zalim kız gencin kendisini gerçekten sevip sevmediğini öğrenmek için imkanı zor, korkunç bir istekte bulunur. Kıza delicesine aşık olan genç, "sen iste de canımı sana vereyim" der.
Zalim kız, "anneni öldürüp kalbini bana getireceksin ya değilse seninle evlenmem imkansız" der.
Kendi ölümünden daha korkunç bu istek karşısında genç aşık şaşırır, düşünür ve sonunda kıza duyduğu aşka mağlup olup annesini öldürür. Annesinin kalbini çıkarıp bütün hızıyla kıza koşar. Koşarken ayağı takılıp düşer. Canı yanan gencin ağzından "Ah! Anam" sözleri dökülüverir.
Gencin elinden düşen annesinin kalbi iniltiyle, "Yavrum! Canın çok mu acıdı" der.
Bu bir hikaye olsa da sizi bilmiyorum ama bütün samimiyetimle her okuduğumda, duyduğumda benim içimi acıtmıştır.
Hikayede anlatıldığı gibi annelerin kalbi çıkarılmıyor; ancak, dokuz ay karnında taşıyıp doğuran; yemeyip yediren, içmeyip içiren; evlatlarını büyütmek için her türlü sıkıntıya katlanan annelerin kalbi kırılmıyor mu?
Maalesef, yine evlatların dert yükünü analar, babalar çekiyor. İşte gerçek sevgi gerçek aşk bu!
-Sevgi acı ister, fedakarlık ister!
Gerçek sevdayı, aşkı Eshab-ı Kiram Efendilerimizde görüyoruz. Eshab, Allah Resul'ünün sevgisi uğrunda her türlü zulme, işkenceye göğüs germişlerdi. Gerektiğinde yurtlarından, mallarından ve canlarından fedakârlık etmişler, hicret ederek Peygamber(sav)'in yanında her türlü yokluğa ve zahmete seve seve katlanmışlardı. Efendimiz(sav)'e o kadar aşıklardı ki, bir an bile ayrı kalmanın acısını derinden yaşıyorlardı.
Eshab-ı Kiram'dan bir zat, Peygamber Efendimiz(sav)'e: "Ey Allah'ın Resulü! Benim için sen nefsimden daha sevimlisin. Çocuğumdan daha fazla seni severim. Evimde olduğumda seni hatırlıyorum. Seni gelip görmeyince rahat edemiyorum. Senin ölümünle kendi ölümümü hatırladığımda, biliyorum ki, sen cennete girdiğinde peygamberlerle beraber olacaksın. Benim ise cennete girmem şüpheli. Eğer cennete girsem bile, seninle beraber olamamaktan korkuyorum." dedi.
O anda: "Kim Allah'a ve Peygambere itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle, iyilerle birliktedir. Bunlar ne güzel arkadaştır!" (Nisa; 69) Ayet-i Kerimesi nazil oldu.
Eshab-ı Kiram nasıl Efendimiz (sav)'e düşkünse Efendimiz(sav) de ümmetine çok düşkündü; Yüce Rabb'imiz O'nun şefkatini, "Şanım hakkı için, size kendi içinizden öyle bir Peygamber geldi ki, sıkıntıya düşmeniz ona ağır gelir; size düşkündür, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir." (Tevbe, 128) buyurmaktadır.
Peygamber Efendimiz(sav)'e duyulan sevgiyle ilgili binlerce kıssa bulunmaktadır. Şu yalancı sevgilerin kasıp kavurduğu dünyamızda, O'nun sevgisine o kadar muhtacız ki çölde susuzluktan ölmek üzere olan bir canlının suya muhtaç olduğundan daha fazla!
Sevebilmek çok önemli olmakla birlikte neyi sevip neyi sevmeyeceğimizi bilmekte çok önemlidir.
Peygamber Efendimiz(sav) kıyametin ne zaman kopacağını soran birine "Kıyamet için ne hazırladın" buyurdu. Adam; Kıyamet için fazla namaz ve oruç hazırlayamadım fakat Allah'ı ve Resulünü seviyorum" dedi.
Efendimiz(sav); "Kişi sevdiğiyle beraberdir, sende sevdiğinle beraber olacaksın" buyurdular.
Sevilmesi gerekeni sevin, sevgide daim kalın.
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.