Malumunuz 30 yıllık iktidarı -daha doğru bir ifade ile Ateşten Gömleği giydiği-döneminde pek çok muhalifi olan Sultan II. Abdülhamid'e muhalefet eden İslamcı düşünürleri özellikle Mehmet Akif'i bu yazımızda ele alacağız.
Derdimiz iki tarafı da yargılamak değil ama fikirlerini analiz etmektir. Mehmet Akif İslam'a bütünüyle bağlı, İstiklal Marşını yazacak kadar vatansever bir Osmanlı şairi ve mütefekkiridir. Düşüncelerini özgürce ifade etmeyi önemser ve İslam dininin halk iradesini benimsediğini belirtir. Sultan II. Abdülhamit ise kendinden önce bir amcasına yapılan darbeyi görmüş aynı zamanda biraderinin darbecilerin elinde düştüğü halleri gözlemlemiştir. Meşrutiyet meclisinde her milletten unsurun çeyrek Türkçe ile devlet yıkılsın nidalarını duymuştur. Bu sebeple ülkeyi emin eller yönetinceye kadar Meşruti- meclis ve padişah bir arada- yönetimin ertelenmesini savunmaktaydı. Dindarlık ve milli duygular konusunda Mehmet Akif'ten kalır yanı yoktu…. Peki bu ortaklıklara rağmen neden muhalif olmuşlardı.
En önemli neden Abdülhamid'in devlet adamı olarak sorumlulukları vardı. Yapacağı bir hata devleti yıkabilecek bir süreci getirebilirdi. Mehmet Akif ise edebiyatçı kimliği ile gerektiğinde devlete hizmet ediyor ama bir padişah sorumluluğu taşımıyordu. Abdülhamid'i anlamaya çalışmak gibi bir derdi söz konusu değildi. Çünkü "ideal" olanı istiyordu. Ama idealler ile gerçek hayat çatışıyordu. Abdülhamid gerçeği hep ensesinde hissetti. Sarayının dibinde Rus gemilerini de gördü. Camiden çıkarken kendini öldürmek isteyeni de. Mehmet Akif bunların hiçbirini yaşamadı ve yaşaması mümkün değildi. Adına istibdat dedikleri yönetim ülkeyi 30 yıl ayakta tutmuştu. Bu 30 yıllık sürecin mimarını getirdikleri özgürlük(!) döneminde ödüllendirip(!) ev hapsine tıkmışlardı. Sonraki özgürlük dönemi takriben 10 yıl sürmüş -1918 sonrasını saymıyorum. Çünkü devletin beyin ölümü gerçekleşmişti- netice itibariyle devlet batmıştı. Mehmet Akif bu süreçte devleti için elinden geleni yapmıştır.
1921'de İstiklal Marşını yazmış ve Türk milletinin en güçlü sesi olmuştur. Fakat daha sonra Milli Mücadeleyi kazandıran ruhun yüzüne bakılmayınca Mehmet Akif gönüllü bir sürgün misali Mısır'ın yolunu tutmuştur. 1936 yılında ülkeye geri dönmüştür. İstiklal Marşının maddi ödülünü kendi istememiş manevi ödülünün yerine Akif'e ıstırap olma yöntemi tercih edilmiştir. Tıpkı muhalefet ettiği Sultan II. Abdülhamid gibi gerici gibi sıfatlarla yaftalanarak ebedi aleme göçüp gitmiştir. İki büyüğümüzün de kaderi aynı olmuştur. Bu arada İstiklal Marşındaki "Hak" kavramından dolayı değiştirilmesi teklifinin gelmesi ayrı bir yazıda incelenecektir.
Güne Dair: Bu yazı yazıldığı günlerde Sözcü gazetesinin Ayasofya'nın camiye dönüşünü "Felaket" olarak değerlendirmesinin Laiklik ilkesine aykırı olduğunu belirtmek isterim. İlkeler meselesi ayrıca işlenecektir.
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.