Maalesef öyle, bunu kabul etmek zorundayız, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak…
Bizim nesil ve belki de üç beş nesil daha salgının yarattığı etkilerle yaşamaya alışacak. Yıllar önce izlediğim bir belgeselde ozon tabakasındaki deliğin büyümesiyle oluşan küresel ısınma sonucunda, salgın hastalıklar kaçınılmaz denilmişti. Yakınlar da izlediğim bir başka belgeselde de küresel ısınmanın derecesi ne kadar artarsa, o derece tehlikeli ve ölümcül salgınlarla karşılaşacağımız anlatılıyordu. Buna rağmen küresel şirketlerin göstermelik çevrecilikleri dışında ciddi anlamda adımlar atılmıyor ve insanoğlu adım adım kendi sonunu hazırlamakta ısrar ediyor…
Pandemi döneminde evlere hapis olmamızın en güzel sonucu, biraz olsun doğanın nefes alabilmesi olmuştur. Kullanılmayan araçlar, işlemeyen fabrika bacaları falan derken sonuçlarını TV'ler den izledik. Piknik alanlarının kapatılmasıyla oralarda ki değişim ve dönüşümü de görmüşsünüzdür. Doğa bir şekilde kendini yenileyip, adeta nefes alabilmişti. Doğanın bize ihtiyacı olmadığını, bizsiz de yaşamına devam ettiğini, hatta daha güzel devam ettiğini, asıl bizim doğaya ihtiyacımız olduğunu, bizim onsuz yaşayamayacağımızı anlamış olduğumuzu umut ediyorum..
Neyse asıl konumuza dönelim… Geçtiğimiz haftalarda ilçemizde karantinada hasta sayısı sıfırlanmıştı. Bunda ilçemizde her kış olduğu gibi giriş çıkış sirkülasyonunun az olması, okulların kapalı olması, kısmen uygulanan sokak kısıtlamalarının çok etkisi olmuştu. Ancak sevinmemiz çok kısa sürdü ve arka arkaya vaka haberleri geliverdi. Asker uğurlamaları, nişan törenleri, hanımların günlerine kaldıkları yerden devam etmeleri falan derken, HES uygulamasında kırmızı alanlar artmaya başladı… Neredeyse bir yıl geçmesine rağmen, salgınla ilgili bazı gerçekleri anlamakta zorlananlar ya da kabul etmek istemeyenler sorumsuzca davrandığı için, belki de aylarca hiç evinden çıkmamış, her türlü kurala uymuş ama bir anlık boşluk, bir anlık hata ile salgına yakalanan insanların suçu ne? Bu hastalığın ne gibi izler bıraktığı, vücutta nereleri tahrip ettiği daha tam olarak anlaşılamamışken, bilinçsizce kurallara uymadan ortalıkta dolaşan saatli bombaların sorumsuzluğunun bedelini hepimiz çekiyoruz. "Ben atlattım, korkulacak bir şey yok yaa! abartıyorlar " falan, diyerek ortalıkta dolaşan, gerçekten de hastalığı grip gibi geçiren kişilerin de gevşememizde etkisi olmuyor değil. Ancak bunca insanın hatta en yakınımızda ki kişilerin bile bu illetten vefat ettiğini unutmamalıyız. Her bünyede, her insanda aynı seyretmediğini, geçmiş hastalık hikayelerimizin çok etkili olduğunu hiç unutmamalıyız. Ayrıca henüz daha bu illetin nasıl bir hasar bıraktığı konusu netleşememişken, gevşemek hiç doğru görünmüyor. "Bu benim tercihim, ben korkmuyorum , istediğim gibi gezer tozarım, her türlü aktiviteyi yaparım" diyebilecek lüksümüz de yok çünkü her vaka artışı demek açılamayan esnaf dükkanı demek, açılamayan okul demek, hatta ölüm demek bunu beynimize kazıyalım artık. Birkaç kişinin sorumsuzluğunun bedelini hiç alakası olmayan, her kurala uyan başka insanlar çekiyor…
Uzun bir süre hiçbir şey eskisi gibi olmayacak bunu unutmayalım ve kabullenelim lütfen! İlk yasakların hafifletilmesinde salgın bitmiş gibi davranmayalım. Hepimiz çok sıkıldık evet, bunaldık ama sorumsuzca davranmak bu sürecin uzamasına katkı sağlamaktan başka işe yaramaz. Aşılamaların başladığı şu günlerde biraz daha sabır ve dikkat etmemiz lazım, biraz daha sabır ve gayretle bugünleri de atlatabiliriz…
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.