Recent Comments

​PATRONU MUTLU EDEN KAZANIR


Yukarıdaki ifade günümüz iş hayatının en önemli sloganı. Bundan 6 asır öncesinde de düzen farklı değildi. Patronun mutluysa sen kazanırsın. Tabi senin varlığından şikâyetçi olan patron tipi müstesna.                                 
Klasik Osmanlı düzeninde ilim, kültür ve sanat patron ve onun himaye ettiği insanlar vasıtasıyla gelişiyordu. Yani fikir adamları eserlerini birilerinin adına yapıyorlardı. Patron işi beğenirse maddi anlamda desteklediği insanlar da üretmeye devam ediyordu. Patronun gücünü kaybederse ya kendine yeni bir patron bulacaksın ya da gözden ırak olacaksın. Tabi her dönem sağlam patronlar bulmak elzemdi. Bu patronlar devlet adamı, din adamı vb. olabileceği gibi başka fikir adamları da patronluk yapabilirlerdi. Halil İnalcık hocanın 80 sayfalık kısa eseri Şair ve Patron tam anlamıyla bu konuları anlatıyor. Özellikle eli hünerli, halkı etkileme kapasitesine sahip olan veya sanatkârlıklarından dolayı devlet desteğiyle fikir adamlarının ayakta kalma mücadelesini anlatıyor. Özellikle şairler o günün medyası olup algıyı yönlendiriyorlardı. Sanatlarında başarılı olanlar ödüllendiriliyordu. Belli bir bölümü de makam, mevki sahibi oluyorlardı. Yani işler tıpkı günümüz medyasında olduğu gibi dönüyordu. 

Yavuz Selim'in Mısır ve İran, Fatih'in Karaman vb. seferlerinde fethettikleri yerlerde edip, şair, mimar, din adamı cümle işe yarayacak adamı Osmanlıya getirdiği bilinmekte. İstenen netice devletin resmi ideolojisi çerçevesinde üretmeleri… Sonra gelsin ihsanlar, atiyyeler ve ödüller. Tam tersi netice yapan da olurdu. Patronun gözünden düşüp canından olanlar da. Meşhur Fuzuli'nin "Selam verdim rüşvet değüldür deyü almadılar" beyti var ya ne rüşvetle ne de selamla ilgili. Fuzuli Iraklı bir Türkmen şairi olarak bulunduğu coğrafya el değiştirince yeni devletine gider. İlk başta ilgi görmeyince bu beyti yazar ama sonrasında şairimiz yeni patronlara kendini ispat eder. Ve mutlu son.

Edebiyatın vd. fikir ürünlerinin yayılma imkânının az olduğu Osmanlı dünyasında bu yöntem bir gereklilikti. Bu şekilde fikir dünyası gelişiyordu. Halk ise kendi ürettiği edebi ürünleri kullanmaya devam ediyordu. Zaten patronların himaye ettiği ürünler kitaplar arasında kalırken, bir Köroğlu bir Karacaoğlan şiirlerini yazıya dökmeseler dahi günümüze gelebiliyordu. Günümüzde ise hem patronlar hem de muhataplar çeşitlense de herkes kendi ilgisine göre fikir ürünlerine gidiyor. Temel kural hiç değişmiyor. İster patron olsun isterse halk. Onlara seslenebilen kazanıyor.                                                        
 
Google News Takip Et
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? ’te Bozkır Haber'e abone olun.
Google News Takip Et
Son dakika gelişmelerden anında haberdar olmak için WhatsApp haber kanalımıza katılın.

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* yapılan yorumlar denetlendikten sonra yayınlanmaktadır.