Çocuktur bunlar; adları da kendileri de çocuktur. Çocuklarımızı canımızdan çok severiz, bazen de gözümüz göresi gelmez onları. Bir bakarsınız sımsıcak kucaklarlar, birde bakarsınız olmadık yerde ağlayarak çileden çıkarırlar bizi.
Adı da kendileri de çocuktur bunların. Misafirlikte durmazlar, eve gelen misafiri de çocuğunu da istemezler. Hiç yüzüne bakmadığı oyuncakları birden değerlerin eve başka çocuklar gelince. Kavga eder, dövüşür onlarla. Her şeyi güzel güzel paylaşmışlarken küçücük bir şey için hemen kavga başlatırlar.
Çocuktur bunlar ne laftan anlarlar ne de sözden anlarlar. Sen büyüdün, kocaman adam oldun, sen ablasın, sen abisin desen de yine anlamazlar. "Hayır! Benim o, vermen" derler. Üzerine gitseniz yada elinden almaya kalksanız yine anlamazlar. Yaptıkları tek şey, sadece bizi çileden çıkarmaktır.
Dedik ya bunlar adı da kendileri de çocuktur. İnsana bazen dünyasını zindan eder, bazen anasından doğduğuna pişman ederler.
Çocuktur bunlar. Hayatımızı bize ne kadar zindan da etseler çok severiz biz onları. Hele hasta olup ateşli olduğu geceleri hiçbir anne baba unutmaz ve unutamaz o geceleri. Sabaha kadar çocuğumuzun ateşiyle birlikte yükselir, çocuğumuzun ateşiyle düşer kaygılarımız. Dünyayı görmez o anda gözümüz. Onlar için, her şeyimizi vermek isteriz. Hatta canımızı dahi vermek isteriz... yeter ki sen iyileş diye. Pişmanlıklar başlar bizde. Keşke bağırmasaydım, keşke istediği oyuncağı alsaydım, keşke vurmasaydım keşke izin verseydim keşke, keşke keşkelerle ederiz sabahı.
Çabuk unuturuz o ateşli ve uykusuz geceleri ve çocuk için kendi kendimize verdiğimiz sözleri. Hani demiştik ya, içimizden kendi kendimize. Çocuğumuz iyileşse onunla ilgileneceğim, onula oynayacağım, ona kızmayacağım, her dediğini alacağım, sevgimi göstereceğim... diye. Çabuk unuttuk o sözleri. Nasılsa çocuğum iyileşti.
Hani hatırlarsanız hastalıkta, borçta, dertte, darda kaldığımız zaman hemen açarız ellerimizi: "Ya Rabbi!.."
Sonra ne olur, elimiz rahata kavuştu mu, sıkıntının bitti mi yine aynı şeyleri yapar tekrarlarız. Çocuk yine çocukluğunu yapar ama bizse yetişkinliğimizi yapamayız.
***
Doğumda Bebeğimizle Birlikte Ağlıyorduk...
Unuturuz onların gözlerine bakınca sıkıntılarımızı, unuturuz onun gülüşlerinde dertlerimizi. Mutluluğu onun anne baba deyişinde buluruz. Sevgiyi onun sıcak kucaklayışında hissederiz. Hayatın tadını onun tatlı dilinde tadarız. Onunla bakar gözlerimiz, onunla yürür ayaklarımız, onunla güler yüzümüz, onunla ağlarız hayatta. Onlar bizim ciğer paremizdir. Onlarsız hayat boştur, yaşamaya değmez. Elimiz ayağımız hatta kolumuz, kanadımızdır onlar bizim.
Bazen yaramazlık yaparlar. Ah, o yaramazlıkları da olmasa! İşte o zaman da çocuk olmazdı onlar. Tabiki bu kadar da tatlı olamazlardı. Bilirsiniz tatlının değeri acıyla anlaşılır. Farkları olmazdı o zaman oyuncak bebeklerden.
Ne kadar uzundur dokuz aylık bir zaman hatırlarsanız. Sanki hacı bekler gibi bekledik onun doğumunu. Geçmek bilmezdi son günler teskere günleri gibi. Sonra geldi o gün; doğuşuyla sevinç çığlıklar atmak istedik. Herkese haykırmak ve duyurmak istedik bir çocuğumuz olduğunu.
Şükrediyorduk Yaradan'a. Ağlıyorduk bebeğimizle birlikte. Biz sevinçte o ise dünyaya geldiğine. Yoksa memnun değil miydi bize kavuştuğundan onun için mi ağlıyordu? Oysa biz onun yolunu ne kadar zamandır bekliyoruz.
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te Bozkır Haber'e abone olun.