Yazarın Makalesini Hakimiyet Gazetemize ve Yazarımıza araştırması için teşekkür ederek Bozkırlılara sunuyoruz;
1945 yılında babamın yaşadığı gerçek bir hikaye...
Kendisinden defalarca dinlediğim "Çek Deveci Develeri" ile ilgili...yaşadığı bir olay...
Köyümüzün yazarları bu hikayeyi kitaplarında yayınlamışlardır.
2.Dünya Savaşı'nın etkileri Anadoluda da hissedilmişti Konya'nın Bozkır ilçesi yelbeği köyü bunlardan birisi.
Köylüler ormandan kestikleri odunları Bozkırın Hocaköy'e götürürler orada şalgam, pancar, fasulye gibi çeşitli yiyeceklerle değiştirirlerdi. Pazartesi günü odunlar hazırlanır. Eşeklere yüklenir. Gece saat 03.00 da yola çıkılır. Pantalıoğlu lakaplı Halil Gökmen, bıllım lakaplı Abdurrahman Gündüz ve salların Ali lakaplı Ali Sayar yola çıkarlar. İki kilometre kadar yol aldıktan sonra siyek denilen ayrım yoldan taslak yönüne doğru yola devam ederler. Biraz ilerleyince akarsu vadisi'nden sesler duyulmaya başlar. Davul sesi genellikle diğer sesleri bastırır. Hemen eşekleri durdurup dikkatlice dinlerler. Gerçekten de doğru. Orada türküler bile söyleniyor. Pantalıoğlu: "Bugün salı değil mi günlerden?" Salların Ali: "Evet salı."
Halil: "Şeytan düğünü var galiba. O'nların düğünleri salı günü olurmuş. Bunlar muhakkak şeytandır. Düğün yapıyorlar."
Aralarındaki kısa konuşmadan sonra yollarına devam ederler.
Vadiyi geçince bir ara sesler kesilir.
Salların Ali: "Düğün bitti galiba arkadaşlar. Sabaha daha epeyce var ya acaba horoz sesini duydular mı? Horoz sesi ile dağılırmış bunlar." dedi Pantalıoğlu: "İlerideki deve çöküğüne gitmiş olmasınlar. Burası biraz aşık gelir de ondan ses duyulmaz bizim Ali" diyerek yarı şaka yarı ciddi yol alırlar. Gerçekten vadiye çıkınca sesler tekrar duyulur. Gitmekte tereddüt ederler. Ama yola çıktılar bir kere hem korkup döndüklerini köy halkı duyarsa üç tane koca koca adamı ayıplamazlar mı? Ne olursa olsun Gideceğiz dedi salların Ali. Gerçekten bu söz onları can evinden vurmuştu. Kararsızlık içinde ağır ağır ilerliyorlardı. Deve çöküğüne yaklaşınca sesler iyice duyulmaya başladı. Muazzam bir eğlenceydi. Aralarda tabanca sesleri de duyuluyordu. Deve çöküğünü o yörede herkes çetin olmayan bir yer olarak bilirdi. Böyle bir yerden bu seslerin gelmesi onları büsbütün endişeye düşürmüştü. Sanki uzaktan uzağa onların gidişini takip ediyorlardı. Deve çöküğüne yaklaşınca... Pantalıoğlu: "Ben ezan okuyayım siz de bildiğiniz duaları okuyun." dedi. Sonra ezan okumaya başladı. Bir Türkçe ezan okuyor. Bir Arapça ezan okuyor. Bir ezandan diğer ezana geçiyor. Fakat sesleri hiç kesilmiyor. Hatta ara sıra etraflarına büyük büyük taşlar düşüyor. Silah atıp türkü söylüyorlar. O sırada söylenen türkü de :
"Çek deveci develeri engine amman. Şimdi de rağbet güzel ile zengine amman." oyun havası idi. Eşekler de şaşırmıştı. Sağa sola ürküyorlar, ara sıra kulaklarını dikip çalılıklara bakıyorlar. Nihayet deve çöküğüne gelince taşlamalar daha da arttı. Bu taşlamalar arasında eşekler ürküp ileriye geçtiler. Salların Ali ise: Eşeklere alabildiğine bağırıyor kızıyor. Pantalıoğlu'na: "yürüyün eşekleri tutalım." diyordu. Diyordu ama konuşmalar oldukça etraflarına da büyük taşlar iniyor. Pantalıoğlu tekrar ezan okumak ister. Fakat şaşırır. Korku ona her şeyi unutturur. Abdurrahman ise tekbir getirebilir. Duaları sesli sesli okumaya çalışır. Salların Ali de çalınan "Çek deveci develeri engine amman. Şimdi de rağbet güzel ile zengine amman" oyun havasına.. Bu hava boşa gidecek hava değil arkadaşlar der ve orada adam akıllı oynar. Eşekler ileriye geçip gitmişlerdir. Eğer onları çevirmek mümkün olsaydı geri döneceklerdi. Ne derse desin köy halkı.
Ama eşekler bir hayli yol almışlardı. Bu kadar taş arasından geri dönmekte akıl işi değildi. Hatta atılan taşın birisi pantalıoğlunun sırtına geldi ve yıkıldı. Boylu boyunca uzandı. Ali ile Abdurrahman bundan dolayı telaşa kapıldılar. Halil: "Öldü mü yoksa bizim Ali" dedikten sonra birkaç kez yüksek sesle... "Pantalıoğlu,Pantalıoğlu,Pantalıoğlu..." diye bağırdı. Fakat hiç kımıldamıyordu. Bu sözlerden sonra bir ara taşlama kesildi. Müzik sesi de duyulmaz oldu. Ortalıkta aydınlanmak üzereydi. Yavaş yavaş pantalıoğlu da kendine geldi. Doğrularak: "Fena korktum arkadaşlar. Ben herhalde kırk güne kadar ölürüm." dedikten sonra... "Gittiler mi onlar?" dedi. Etrafı iyice dinlediler. Hiç ses seda yoktu. Herhal de eşekler de şimdiye kadar bir hayli yol almışlardır. Pantalıoğlu yemin etti. "Bundan sonra güneş doğmadan yola çıkmayacağım." Eşeklere yetiştiler.
Öğle vaktinde Hocaköye varırlar. Köylüler "Bu gün neden geç kaldınız" diye sorarlar...
Gece başlarına gelenleri anlatınca...Yaşlı kadınlardan birisi "Ah...Bu gün salı. Bu gece Şeytan'ların düğünü olur. Siz onların düğününe rastlamışsınız. Geçmiş olsun." der.
Yelbeği'ye dönünce uzun uzun şeytanların bu düğününü anlattılar durdular. Aradan kırk gün geçmişti ki düğünün iç yüzü aydınlandı. Muhtar ve ekibi "ölen olur" diye yaptıklarını kırk gün den önce açıklamayacaklardı. Köy korusundan rastgele odun kesip sağa sola götürmelerini önlemek için köy gençlerinin muhtar başkanlığında tertip ettikleri bir düğün programıydı. Rabb'ım hikaye sahiplerimize gani gani rahmet ihsan buyursun. Şimdi bu hikayede adı geçen "Çek Deveci Develeri Engine" oyun havasının sözlerini birlikte dinleyelim.
ÇEK DEVECİ DEVELERİ
Çek deveci develeri engine.
Şimdi rağbet güzel ile zengine.
Develi daylak, severler aylak.
Sen kimin yarisin, her yanı oynak.
Meram yolunda, heybe dalında.
Yollara düşmüş, kendi halinde.
Çek deveci develeri yokuşa.
Siyah perçem ak gerdana yakışa.
Develi daylak, severler aylak.
Sen kimin yarisin, her yanı oynak.
Çek deveci develeri sulansın.
Sulansın da akan çaylar bulansın.
Develi daylak, severler aylak.
Sen kimin yarisin, her yanın oynak.
Meram yolunda, heybe dalında.
Yollara düşmüş, kendi halinde.